Bugün: Nisan 7, 2025
Nisan 6, 2025
3 dk. okuma

Vücudumuz Nasıl Uzun Süreli Açlıkla Mücadele Edip Hayatta Kalmayı Başarıyor?

İnsan vücudu, binlerce yıldır hayatta kalma mücadelesinde sayısız zorluğa karşı kendini adapte etme yeteneği geliştirdi. Adaptasyon süreçlerinden belki de en etkileyici olanı, açlığa karşı verdiği tepki.

Peki, vücudumuz yiyecek kıtlığıyla karşılaştığında nasıl hayatta kalmayı başarıyor? Metabolizmamız, enerji kaynaklarını korumak ve hayati fonksiyonları sürdürmek için nasıl bir dönüşüm geçiriyor?

Açlığa karşı ilk tepki enerji kaynaklarının yeniden düzenlenmesiyle başlıyor.

Vücudumuz, yiyecek bulamadığımızda ilk olarak enerji kaynaklarını yeniden düzenlemeye başlıyor. Normalde enerji ihtiyacımızın büyük bir kısmı karbonhidratların parçalanmasıyla elde edilen ve hücrelerimizin temel enerji kaynağı olan glikozdan karşılanıyor.

Yemekten birkaç saat sonra vücut, enerjiyi normal şekilde kullanıyor ancak 8 ila 12 saat gibi bir açlık durumunda, glikoz seviyeleri düşmeye başlıyor. Bu noktada vücut, henüz bir kriz moduna girmeyerek glikoz yerine alternatif enerji kaynaklarına yöneliyor.

24 saat sonra ise alternatif enerji kaynakları devreye giriyor.

Bir gün boyunca hiçbir şey yemezsek vücudun glikojen depoları tükenmeye başlıyor ve enerji ihtiyacını karşılamak için yağ yakımı sürecine giriliyor.

Karaciğer, yağları ketonlara dönüştürerek beyin ve diğer organlar için yeni bir yakıt kaynağı oluşturuyor. Ketonlar, özellikle uzun süreli açlıklarda hayatta kalmamızı sağlayan kritik moleküllerden oluyor.

72 saat sonra kaslar koruma moduna geçiyor.

Üç gün boyunca yemek yemediğimizde ise metabolizma hızını düşürerek enerji tasarrufu yapmaya başlıyor. Bu sırada da protein kaybını en aza indirmek için kas yıkımını sınırlamaya çalışıyor.

Bunun yerine yağ depolarını daha fazla kullanıyor ve keton üretimini artırıyor. Beyin de normalde glikoz kullanırken artık büyük ölçüde ketonlarla çalışmaya başlıyor ve bu da açlık sürecinde zihinsel berraklık hissini açıklayabilir.

Bir haftadan sonra da artık hayatta kalma modu devrede.

Eğer bir hafta boyunca yemek yemezsek de tiroid hormonları ve diğer metabolik regülatörler devreye giriyor. Tiroid hormonlarının aktivitesi azalıyor, metabolizma yavaşlıyor. Aynı zamanda vücut ısısı düşüyor ve fiziksel aktivite azalıyor.

Bu dönemde yağ depoları ana enerji kaynağı olmaya devam ediyor ama uzun vadede hayati organların zarar görmemesi için bazı proteinler de enerji üretiminde kullanılmaya başlanıyor.

Uzun süreli açlıkta vücut sınırlarını epeyce zorluyor.

Vücudun haftalarca hatta aylarca açlığa dayanabilme kapasitesi, yağ oranına ve genel sağlık durumuna bağlı. Aşırı uzun süren açlık durumlarında tabii ki kas kütlesi ciddi şekilde azalmaya başlıyor ve bağışıklık sistemi zayıflıyor, vitamin ve mineral eksiklikleri, organların fonksiyonlarını bozabiliyor.

Bu noktada, vücut kendi dokularını enerji kaynağı olarak kullanmaya başlıyor ve kritik eşik aşıldığında organ yetmezliği gibi ciddi sağlık problemleri ortaya çıkabiliyor.

Açlık psikolojimizi nasıl etkiliyor?

“Açken neden sinirliyiz?” sorusu işte tüm bu etkilerin de sonucu oluyor. Aç kalmak sadece fizyolojik değil, psikolojik olarak da bizi etkiliyor.

Uzun süreli açlık durumunda, beyin kimyasında da değişiklikler meydana geliyor. Özellikle, serotonin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin seviyeleri düşüyor ve bu da ruh hâlinde değişikliklere, konsantrasyon zorluklarına ve hatta depresif belirtilere neden olabiliyor.

Aynı zamanda açlık durumunda iştah hormonları da değişiyor. Ghrelin adı verilen hormon, açlık hissini artırırken leptin hormonu ise tokluk hissini sağlıyor.

Açlık sürecinde, ghrelin seviyeleri artıyor ve bu da sürekli bir açlık hissine neden oluyor. Bu durumu aslında yiyecek bulma konusunda motivasyonu artırmak için evrimsel bir adaptasyon olarak da düşünebiliriz.

Açlık sürecine herkes farklı tepkiler verebilir.

Açlığa dayanma sürelerimiz bir değil ve bunu yaş, cinsiyet, vücut yağ oranı, genel sağlık durumu ve daha önceki beslenme alışkanlıkları gibi çeşitli faktörler etkiliyor.

Örneğin, yağ oranı yüksek bireyler daha uzun süre açlığa dayanabilirken düşük yağ oranına sahip bireyler daha çabuk enerji krizi yaşayabiliyor.

Sonuç olarak vücudumuz açlık durumunda hayatta kalmak için inanılmaz bir adaptasyon yeteneği sergiliyor. Yine de çok uzun saatler veya günler süren açlık durumunun hem fizyolojimizi hem de psikolojimizi etkilediğini unutmamakta fayda var. Bu yüzden de dengeli beslenme ve yeterli enerji alımıyla vücudun sağlıklı şekilde işlev gördüğünü bilmek gerekiyor.

Kaynaklar: Science Focus, My Pantry Express, Kolors Healthcare, Gastrointestinal Society

Açlık hakkında bunları da inceleyebilirsiniz:

 

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Önceki

Bakan Işıkhan ‘güncelleme olabilir’ demişti… Minimum fiyata orta artırım gelecek mi?

Sonraki

Portakal Çiçeği Karnavalı’nda satılacak tonlarca uydurma içki ele geçirildi

Son gönderi Blog

Don't Miss

Rusya: Ukrayna, muahedeye karşın güç altyapımıza hücumlar düzenledi

Rusya Savunma Bakanlığı, Ukrayna’nın, ABD ile varılan anlaşmaya rağmen Rus

Akıllı Saatler, Sağlığımızı Sinsi Sinsi Tehlikeye Atıyor Atıyor Olabilir mi?

Günümüzde herkesin bileğinde olan akıllı saatlerin sürekli avantajlarından bahsediyoruz. Peki