Tüpler dolusu kanların test için alınmasının ve raporlanmasının ardından çıktığı yolculuk nereye, kanlarımız kaç gün saklanıyor?
Belki de daha önce ne olduğunu hiç düşünmediniz ama kanlarımızın gittiği yer belli. Bakalım neresiymiş.
Testlerden sonra kanların ilk adımı: saklama süreci
Kan örneklerinin ne olacağının ilk süreci, türüne ve testin gerekliliklerine göre değişiyor. Çoğu laboratuvar, test tamamlandıktan sonra kan örneklerini ortalama 1 hafta süreyle saklıyor. İşi bitse bile saklamak durumdalar çünkü test sonuçlarına itiraz edilmesi veya ek analiz gerekebiliyor.
Bu süre boyunca da kanlar, genellikle soğuk zincir altında, biyolojik örnek saklama dolaplarında muhafaza ediliyor.
Saklama süresi sona erdiğinde kan örnekleri, biyolojik atık olarak sınıflandırılıyor.
Bu noktada devreye “Biyomedikal Atık Yönetimi” kuralları giriyor. Kan örneklerinin imhası, çevreye ve insan sağlığına zarar vermeyecek şekilde, yüksek standartlarda yapılıyor.
Yöntemlerden birisi otoklav gibi cihazlarda yüksek basınçlı buhar ile sterilize edilmesi. Kalan patojenler öldürülüyor ve kan, çevre dostu hâle geliyor.
Özel atık bertaraf tesislerinde yakılarak ve kimyasal işlemlerle tamamen yok edilmesi ise diğer süreçler. Bu sırada hem enfeksiyon riski önleniyor hem de çevre kirliliği engelleniyor.
Güvenlik ve gizlilik öncelikli imha aşamasında da önemli.
Laboratuvarlarda kan örneklerinin imhası sırasında hasta bilgilerinin gizliliği ön planda tutuluyor. Tüplerde bulunan etiketler ya siliniyor ya da imha ediliyor. Bu sayede de kişisel bilgilerin yanlış ellere geçmesi riski ortadan kaldırılıyor.
Araştırma için kullanılabilir mi?
Bazı durumlarda, testten arta kalan kan örnekleri, anonim hâle getirilerek bilimsel araştırmalar için kullanılabiliyor ancak bu durum, sıkı etik kurallar ve hasta onayı gerektiriyor.
Genetik hastalıkların araştırılması veya yeni ilaç geliştirme süreçlerinde örneklerden faydalanmak mümkün ama bu çok nadir bir durum ve genellikle özel izin gerektiriyor.
Yani laboratuvar tüplerine veda ederken, onların sadece bir test malzemesi değil, sağlık ve güvenlik açısından ne kadar önemli bir sorumluluğu taşıdığını da unutmamak gerek!