Siz de eğer böyle derin derin düşünenlerdenseniz, birazdan bu durumun sebebini açıklayacağız.
Ama öncelikle bu durumun herkes tarafından yaşandığını bilmek gerekiyor. Kimisi az, kimisi fazla. Ama herkes yaşıyor!
İnsan beyni, başkalarının düşünce ve duygularını analiz etmeye bayılır.
Bu yetenek bazen, beynimizin eski ve daha ilkel bölgeleriyle karmaşık etkileşimlere girerek kaygı ve stresli hissetmemize de neden oluyor. Özellikle bu konu üzerinde yapılan araştırmalar, beynimizin daha yeni evrimleşmiş sosyal etkileşimleri yöneten bölümleri ile, korkuyu işleyen bölgelerinin birbirlerine bağlandığını ortaya koyuyor.
Yani bu ne demek?
Bu bağ, başkalarının ne düşündüğüne dair bir düşünme döngüsüne yol açıyor.
Sosyal beynimiz, başka insanların duygu ve tepkilerini analiz etmek için çalışıyor. Bu durum çoğu zaman bize kaygı vermekten başka bir işe yaramasa da bunu durduramıyoruz.
Bilişsel davranışsal terapi, bu tür düşüncelerin bazen mantıksız hâle gelmesine yol açan “zihin okuma” çarpıtmalarını düzeltmeyi amaçlıyor. Bu, karşımızdaki kişinin ne düşündüğünü kesin olarak bilmemize rağmen bildiğimizi varsaydığımız zamanlar için geçerlidir.
Sosyal beyin ile ilkel beyin, yani amigdala arasındaki ilişki incelendi.
Amigdala, tehlikeleri ve korkuyu işlemekle bilinen “kertenkele beyni” olarak tanımlanıyor. Tabii bu bizim bildiğimiz kadarıyla. Çünkü bu bölge, çok daha fazla şeyi kontrol edebiliyor. Sosyal davranış yönetiminde de önemli bir rol oynayan amigdala, insan davranışlarını etkiliyor.
Bundan dolayı amigdala, sosyal davranışları anlamak için beynimizin sosyal bölümleriyle devamlı bir etkileşim hâlinde. Bu ilişki, yüksek çözünürlüklü fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme teknolojisi ile gözlemlendi.
İşte araştırmanın sonucu da bu aşırı düşünmemizin sebebi olarak bunları ortaya koyuyor. Yani fazla düşünmek, sizi anormal ya da depresif birisi yapmıyor. Çünkü her insanın beyni, aynı işleyişle çalışıyor.
İlginizi çekebilir: