İzmir Ticaret Odası (İZTO) Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, Nisan ayı meclis toplantısında ekonomi gündemine dair bazı açıklamalarda bulundu.
Özgener, Türkiye’nin hem uluslararası arenadaki avantajlarını değerlendirip hem Orta Vadeli Program’ı hayata geçirirken, iç ve dış ekonomik koşulların büyüme sürecine destek vermesi gerektiğini söyledi.
“Enflasyon beklentilerinde beklenen iyileşme olmadı”
Özgener, 2025 yılı birinci çeyrekte enflasyon düşüş ivmesinde ve beklentilerinde beklenen iyileşmenin olmadığını değerlendirdiklerini kaydetti:
“2025 yılı 2. çeyrekte, ülkemiz ekonomisinin bir önceki çeyreğe göre yavaşlaması bekleniyor; fakat bu şartlar altında ekonominin yavaşlamasının enflasyonun gerilemesini destekleyici bir güçte olup olmayacağı sorusu önem taşıyor.
Mayıs ayı sonunda açıklanacak ülkemiz 2025 yılı birinci çeyrek büyümesinin 2024 yılı dördüncü çeyrek ile eş değer olacağını öncü veriler bize gösteriyor. Ekonomik büyüme halen yurt içi tüketimden kaynaklanırken, üretim ve ihracattan yeterince destek alınamıyor.
2025 yılı birinci çeyrekte enflasyon düşüş ivmesinde ve beklentilerinde beklenen iyileşmenin olmadığını değerlendiriyoruz. Özellikle tüketim tarafında kredi büyümesi olduğunu ve maliye politikaları ile koordinasyonun, hala sıkı para politikasını istenilen seviyede destekleyici bir durumda olmadığını söyleyebiliriz.”
“Ekonomik programı yürütmenin maliyeti arttı”
Güven endekslerinin aşağı yönlü gelmesinin de bu durumu teyit ettiğinine işaret eden Özgener, açıklamalarına şöyle devam etti:
“Nisan 2025 itibarıyla ülkemizde hizmet (%4.3), perakende (%2.5) ve inşaat (%4.2) sektörlerinin güven endekslerinin azaldığını görüyoruz. Devreye giren elektrik zammıyla birlikte Türk Lirası’nın Dolar ve daha kuvvetli bir biçimde Euro karşısında değer kaybının, enflasyon görünümüne nasıl etki edeceği sorusu önem taşıyor.
Bu program uygulanmaya başladığında, en önemli avantajımız, programın önünde uzun süreli bir istikrar ortamı olmasıydı. Bununla birlikte son dönemde hem yurt içinde, hem de yurt dışında belirsizlikler arttı ve programın alt yapısını oluşturan parametrelerde değişimler yaşandı.
Zira, ekonomik programı yürütmenin maliyeti reel sektör ve hane halkları açısından artmış durumda. Bu durumda, faiz sıkılaşmasının yanı sıra yatırımcı ve hane halkı güvenini kazanmak ve ekonomik maliyeti azaltmak için neler yapılacağı sorusuna yönelik atılması zaruri adımların belirlenmesinin önem taşıdığını düşünüyoruz.”
“Reform ajandası zorunlu”
Özgener OECD’nin, ülke bazlı ekonomik incelemeleri kapsamında hazırladığı son “Türkiye İnceleme Raporu” başlıklı raporuna göre, ülkemizin iş gücü becerilerinin, diğer OECD ülkelerinin gerisinde kaldığına da değindi:
“Bu da ülkemizin yüksek beceri gerektiren imalat ve hizmet sektörlerinde verimlilik ve rekabet gücünün sınırlı kalmasına neden oluyor. Bu noktada; daha esnek iş gücü piyasaları ve iş kaybına karşı genişletilmiş sosyal politikalar ile birlikte istihdam teşvik politikalarının, stratejik büyüme hedeflerini desteklemesi gerektiğine inanıyoruz.
İçinde bulunduğumuz şartlar da, kronik enflasyon ve verimlilik problemlerimizi halletmek için reform ajandasını zorunlu hale getiriyor. İzmir iş dünyası olarak, ekonomik verimliliğimizi artıracak reform ajandasının gerek yerel düzeyde gerek ulusal ölçekte uygulanmasını desteklemeye devam edeceğimizi buradan bir kez daha vurgulamak istiyorum.”
“Protestolu senetlerde artış var”
İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, 2025 yılı itibarıyla sürdürülebilir bir ekonomik iyileşme sağlanabilmesi ve krediye erişimin kolaylaştırılması için, öncelikle enflasyonla mücadeleye devam edilmesi gerektiğini vurguladı:
“Bu vesileyle, iç ticaretten gelen sinyalleri de dikkate almamız gerekiyor. Ticari TL kredi faizlerinde Mart ortasına göre 600-800 puan arası artış söz konusu.
Protestolu senetler Şubat ayı itibarıyla geçen seneye göre yüzde 30 artış gösteriyor. Bu oranın, pandemiden beri en yüksek oran olduğuna dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Mevcut ekonomi politikalarında bazı alanlarda iyileştirme sağlanmış olsa da; artan maliyetler, nakit sıkıntısı ve kısıtlı finansman erişimi nedeniyle şirketlerin zorlandığını, öz sermayesi kısıtlı firmaların, bu koşullar altında daha da zor günler yaşayabileceğini görüyoruz. İçinde bulunduğumuz dönemde, karşılıksız çek oranlarının mevcut piyasa koşullarında ciddi şekilde arttığı, işletmelerde kapasite düşüşleri başladığı, bu gelişmelerin, üretim ve istihdamın artırılmasını engelleyen temel bir faktör olduğu görülüyor.
Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi verilerine göre; İzmir’de 2024 yılı içinde en yüksek karşılıksız çek tutarı 1,9 milyar Türk Lirası ile Aralık 2024’te gerçekleşti. Bu tarihten Mart 2025’e kadar tutarda bir düşüş olduğunu görüyoruz. Ancak, 2025 yılı ilk 3 aylık karşılıksız çek tutarı 3,6 milyar Türk Lirası ile geçen yılın aynı dönemine göre 1,1 milyar TL daha yüksek seyrediyor.”
“Ticari kredi kartlarında taksitlendirme artırılmalı”
Enflasyonla mücadele kapsamında tedbirleri desteklemekle birlikte, üretim amaçlı tedarik işlemlerinde kullanılan ticari kart harcamalarının kısıtlanmasının sektörlerin yaşadığı finansal sıkıntıları artırdığına da vurgu yapan Mahmut Özgener, şu açıklamalarda bulundu:
“Finansal koşullar zaten zorken, bankalar tarafından işletmelere ait ticari kredi kartı harcamalarına getirilen işlem kısıtlamaları iş insanlarımızın elini kolunu bağlıyor. Üyelerimizden, kredi kartı limitlerinin fiilen tam olarak kullandırılmadığı, bankaların blokaj uygulamaları veya işlem bazlı kısıtlamalar getirdiğine ilişkin bildirimler alıyoruz.
Bu çerçevede, işletmelere tahsis edilen ticari kredi kartı limitlerinin fiilen kullanılabilir hale getirilmesi, bu kartlara yönelik harcama kısıtlarının kaldırılması ve sektörel bazda farklılaşan ihtiyaçlara uygun esnek kullanım koşullarının sağlanması büyük önem taşıyor. Özellikle KOBİ’lerin nakit akışlarını koruyabilmeleri için ticari kredi kartlarında taksitlendirme olanaklarının artırılması gerektiğine inanıyoruz. Reel sektörün sağlıklı işleyişi ve ekonomik istikrarın sürdürülebilmesi için krediye erişimin kolaylaştırılması ve finansman araçlarının etkin ve işlevsel hale getirilmesinin kritik öneme sahip olduğunu düşünüyoruz.”
“KDV oranı indirilmeli”
Üyelerinin ticaret hayatlarını kolaylaştırmak amacıyla, birçok konuda TOBB aracılığıyla ilgili Bakanlıklar ve kurumlar nezdinde girişimde bulunduklarını da dile getiren Özgener, sözlerini şöyle tamamladı:
“En öncelikli sorunlarımızdan biri olarak gördüğümüz kayıt dışı ekonominin en aza indirilmesi konusunda Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Strateji Eylem Planına (2026-2028) yön vermesi açısından 17 Meslek Komitemizden gelen önerileri 3 Nisan 2025’de TOBB’a ilettik.
Kayıt dışı ticaretin önemli bir kısmının, vergiden kaçınarak kar marjlarının artırılması amacıyla gerçekleştirildiği, vergi kayıplarının önlenebilmesi için KDV oranlarının indirilmesi gerektiği, merdiven altı ürünlerinin halk sağlığı açısından tehlike yarattığı, bu şekilde üretilen ürünlerin takip edilemediği ve vergilendirilemediği, bu nedenle saha denetimlerinin arttırılması ve yaptırımların caydırıcılığının artırılması gibi daha bir çok makro ekonomik ve sektörel konuları bildirdik. Yeni Eylem Planında taleplerimizin yer almasını umuyoruz.”