Nurdoğan ARSLAN ERGÜN
Ekonomi yönetiminin finansal tarafta ortaya koyduğu uygulamaların adım adım kendini gösterdiğini söyleyen İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, Orta Vadeli Program’da ortaya konan makro hedeflerin yapısal reformlarla desteklenmesi gerektiğini vurguladı.
“Son 2-3 yıl, karşımıza çıkan krizleri ve acil şokları tedavi etmeye dönük bir dönem oldu” diyen Bahçıvan, “Ama artık vücudu daha uzun vadeli, sağlıklı bir şekilde yaşatacak, reformist fikirlerin ortaya konduğu bir dönemin kapısını açmamız lazım. 2025 ile birlikte Türkiye buna zaman ayırmalı” açıklamasını yaptı. Gelinen noktada ‘yapısal reformların’ artık kaçınılmaz olduğunu vurgulayan Bahçıvan’a göre, sadece Merkez Bankası politikalarıyla, sadece finansal politikalarla gelinebilecek yerin bir sınırı var.
Türkiye’nin ihtiyacı olan yapısal reformlara çok hızlı bir şekilde el atılması gerekliliğine işaret eden Bahçıvan, beklenen yapısal reformların detayları hakkında şu açıklamaları yaptı: “Adalet mekanizmasının gerek yerli, gerek yabancı yatırımcıya çok daha güçlü bir güvence verecek bir boyuta gelmesi, kesinlikle önemli. Eğitim, iş gücü tarafındaki istihdamın eğitimle birlikte yürütülmesi son derece önemli. Lojistik, tarım tarafında yapılması gerekenler çok önemli. Verimlilik noktasında atılacak adımlar, teşvik ve uzun vadeli planlamaya dönük bakış açısı kültürünün oluşması, kamudaki reform son derece önemli. Sadece bunlar bile Türkiye’nin, hızlı bir şekilde gündemine alması gereken konular.”
“2024’te en büyük fedakarlığı sanayi sektörü yaptı”
2023 yılı ortasında başlayan ekonomiyi tekrar toparlama ve yeniden rehabilite etme döneminin ikinci yılına doğru gittiğini söyleyen Erdal Bahçıvan, “Kabul etmek lazım ki çok zorlu ve tahribatı yüksek bir dönem yaşadık” dedi. Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Merkez Bankası’nın çok ciddi bir inançla Orta Vadeli Programı uygulamaya başladığını ve tüm destekleri arkalarına aldığını dile getiren Bahçıvan, “Çünkü ülkedeki en önemli eksik olan nokta gerek yurt içi, gerekse yurt dışında Türkiye’nin tekrar güvenirliğini ve kredisini oluşturmaktan geçiyordu.
Bunun için de ekonomi biliminin temel değerlerine uygun akılcı bir tedavi politikasının olması gerekiyordu. Bu tedavinin en büyük fedakarlıklarından bir tanesini yaşaması gereken sektörün sanayi olduğunu o gün de çok net görüyorduk. Kendimizden kaynaklanmayan bir sorunun çözümündeki en önemli fedakarlığı yapması gereken, bu konudaki büyük zahmeti çeken sektör sanayi sektörü oldu. 2024’te de bunu çok net bir şekilde gördük” diye konuştu.
Özellikle ihracat tarafında bazı sektörlerin ciddi anlamda artık rekabet gücünü kaybettiğini ifade eden Bahçıvan, “Özellikle emek yoğun sektörlerimiz ciddi anlamda kârlarından fedakarlık ederek bu işi döndürmeye çalışıyor. Bu sektörlerimizin, bu işi çözebilme noktasındaki gayretleri biraz tıkanmış vaziyette. Çünkü belli ki bu program, kurda aşırı bir yükselmeye müsaade etmeyecek. Artık kar fedakarlığının da bir sınırı var” dedi.
Bu sektörleri “Başınızın çaresine bakın” diyerek göz ardı etme lüksü olmadığını söyleyen Bahçıvan, “Türk ihracatına ve Türk istihdamına verdikleri katkılarla belli seviyelere gelmiş olan bu sektörlerimize bu zorlu dönemde biraz daha pozitif bakmak gerekiyor” dedi. Bu noktada Eximbank desteklerinde bir miktar iyileşme yapıldığını hatırlatan Bahçıvan, ancak sadece Eximbank destekleriyle sorunları çözmenin çok kolay olmadığına işaret etti.
“2025’te de mucizevi bir değişim olmayacak”
Bu yıl da 2024’te yaşananlara göre çok mucizevi bir değişim beklemeyi çok gerçekçi bulmayan Erdal Bahçıvan, “Bu program zaten gerçeklerin kabul edilip o gerçeklere uyum sağlayabilmeyi başarabildiğiniz ölçüde belli bir amaca doğru gidecek. Burada sevindirici olan verilen çabanın, ortaya konan gayretlerin yavaş da olsa adım adım belli bir çözüme doğru gittiğini görmek. Ama zaman alıyor. Belli bir zaman fedakârlığı, sabrı isteyen bir süreç yaşıyoruz” dedi.
2024’ün ilk dönemlerinde süreçle ilgili daha belirsiz bir tablo olduğunu ifade eden Bahçıvan, “Şimdi en azından Merkez Bankası’nın faizleri ufaktan da olsa indirmeye başlaması, enflasyonla ilgili yavaş yavaş da olsa olumlu gelişmelerin yaşanması, Türkiye’nin kredi priminin 700-800’lerden 250-260 gelmiş olması, bunları üste koyduğumuz zaman bardağın dolu tarafındaki rakamlar, verilen mücadelelerin çok da boşa gitmediğini gösteriyor.
Onun için sanayi olarak 2024’teki gösterilen fedakarlığın bir müddet daha devam edeceği gerçeğini göz ardı etmiyoruz” dedi. Sanayinin birinci önceliğinin finansal istikrar, öngörü ve enflasyon olduğunu kaydeden Bahçıvan, “Ekonominin en önemli aktörleri olarak enflasyonun olduğu bir ortamda hiçbir şeyin kaliteli ve nitelikli olmayacağını söylüyoruz” dedi.
“Hasta yoğun bakımdan çıktı diye sevinmeyelim”
Ekonomi ve finans çevrelerinde enflasyon rakamlarının düşeceği yönünde olumlu bir hava oluşsa da asıl önemli olanın toplumdaki beklentinin kırılması olduğunu vurgulayan Bahçıvan, bunun da zaman alacağını belirtti. “O nedenle hedefler 2025’te belirli bir noktaya gelirse 2026 bir nebze daha olumlu olabilir” yorumunu yapan Bahçıvan, yine de tek haneli rakamları telaffuz etme konusunda “Erken konuşmamak gerekir” diyerek temkinli.
Burada geçen her ayın kritik olduğunu söyleyen Bahçıvan, “Yani burada ufacık bir acelecilik veya bir tereddüt, yaşadığımız 8-10-12 ayın birikimlerini çok hızlı alıp götürebilir. Yoğun bakımdaki hastanın tekrar normal odaya geçişindeki sabır süreci nasıl ki insanı ciddi anlamda strese sokuyorsa bizim de durumumuz öyle. Çünkü erken bir kararın getireceği bedel, bırakın normal odaya götürmeyi bizi daha da ağır şartlarda karşı karşıya bırakabilir. Aşırı telaş ya da aşırı iyimserlik noktasındaki bir süreçte tahribat çok daha büyük olur” uyarısını yaptı.
“Enflasyonda katı direnç hâlâ duruyor”
Bunun da en net göstergesinin vatandaşın önümüzdeki aylara dönük enflasyonuna dair olan olumsuz düşüncesi olduğunu dile getiren Bahçıvan, “Bu biraz daha zaman alacak gibi gözüküyor. Mesela ocak enflasyonunun tekrar 5 puan geri gelmesi hoş olmadı. Tamam, yıllık enflasyondaki durum olumlu ama hala enflasyonda o katı direncin bir şekilde hala durduğunu gösteriyor. Yani onlarla daha mücadelemiz var. Gerçeklerle yüzleşmediğimiz zaman da kendimizi gereksiz bir takım aşırı hayallere kaptırıyoruz” dedi.
“Merkez Bankası’na baskı yapmak doğru değil”
Öte yandan Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele ve finansal istikrara dönük izlediği politikaları değerlendiren Bahçıvan, “Merkez Bankası bir ülkede korunması gereken en güçlü markaların başında yer alıyor. Çünkü paranızı emanet ettiğiniz yer. Oradaki oluşacak bir kredibilite ve güven zafiyeti, bir sürü farklı bedeller ödenmesine neden oluyor. O nedenle Merkez Bankası’nın faize dönük ‘erken indir’, ‘biraz geç indir’ baskısının altında kalmasını doğru bulmuyorum. Bırakalım kendi asıl işi kendilerine ait olan farklı farklı veri setleriyle, bilgi setleriyle, öngörüyle en doğru şekilde yapsınlar. Bizim Merkez Bankası’na çok fazla artık takılmayıp diğer alanlardaki konuları öne çıkarmamız lazım” diye konuştu.
Erdal Bahçıvan’ın dikkat çektiği konulardan biri de sanayideki istihdam sorunu oldu. Son yıllarda gençlerin sanayide çalışmak yerine hizmet sektörünü tercih ettiğini belirten Bahçıvan, “Türkiye’nin mutlaka ve mutlaka gerek mavi yaka, gerek beyaz yakada hangi sektörün neye ihtiyacı var bunun envanterini çıkarması lazım ve bunun 3-5 yıl değil, çok daha uzun vadeli 20- 25 sene planlamasının yapılması gerekiyor. Türkiye’nin bir işgücü planlaması yapıp liseleri, meslek liselerini, üniversitelerini, meslek eğitim programlarını buna göre yapıp sanayi ile eğitimi entegre etmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
“Yabancı işçi uzun vadeli politika gerektiriyor”
Nüfus yapısına göre çalışan bulunamaması durumunda nitelikli ve düzenli yabancı işçi konusunun masaya yatırılması gerektiğini anlatan Bahçıvan, şunları söyledi: “Yabancı çalışan da öyle spot kararlarla değil Türkiye’ye değer katacak olan işler için düzenli ve planlı bir politika ile olmalı. ‘Yabancı gelsin bütün açıkları kapatsın’ deme lüksümüz de yok. Çünkü bu da bir süre sonra başka bir takım reformlar getirebilecek. O nedenle bizim neyi aradığımızı çok uzun vadeli planlamamız lazım. Bu işi kısa vadeli yaptığınız takdirde mutlak ve mutlak bir yerden sonra bir takım spot hatalı kararlarla karşı karşıya kalma riskini unutmayalım.”
“Gelecek hikayesini kol gücüyle yazamayız”
Bugünkü dünya konjonktüründe sanayideki dönüşümün kaçınılmazlığına da dikkat çeken Bahçıvan, Türkiye’de de özellikle yüksek teknolojiye, yüksek katma değer oluşturmaya dönük teşvik algısında bir farkındalık oluşmaya başladığını söyledi. “Ancak işin acı tarafı ekonomik temel sorunlar işletmelerimizin masasında birincil öncelik olarak yer alınca, o teşviklerin yeteri kadar doğru algılanıp, doğru değerlendirilmesine dönük oluşması gereken motivasyon sağlanamıyor” diyen Bahçıvan, şöyle devam etti: “Onun için Türkiye bir an evvel şu psikolojiden çıkarak yüksek teknolojiye kaymak zorunda.
Artık kol gücüyle, bilek gücüyle emek yoğun sektörlerle bizim gelecek hikâyesi yazmamız çok gerçekçi değil. Belki 1-2 sene gideriz ama bizim mutlak ve mutlak kendimizi dönüştürecek olan alanlara kaymanız lazım.” Bu anlamda savunma sanayi ve beraberindeki ekosistemi örnek gösteren Bahçıvan, doğru modellemenin ülke sanayinin geneline yayılması gerekliliğine işaret etti.
“Bu coğrafyadaki sanayi gücümüz hafife alınmasın”
Yaşanan tüm olumsuz tabloya rağmen Türk sanayicisinin fırsatları yakalama noktasında inancının çok yüksek olduğunu belirten Bahçıvan, “Geleceğe dönük en büyük moralimiz de o. Bugün Anadolu’da OSB’lerin içerisinde farklı farklı konularda kıymet üreten o kadar şirketlerimiz var ki. Bütün bu zorluklara rağmen bu dinamizmi, bu gayreti gösterebilen müteşebbis bir yapımız var. Türkiye’nin bu coğrafyada sanayi noktasında elde etmiş olduğu başarıyı hiç de hafife almayalım. Yani ve zorlu dönemlerde de bunun fevkalade örneklerini görüyoruz. O taraftaki kas ve inat gücümüz de yabancıların en hayretle izlediği konu. O sihir çok kıymetli” dedi.
“Mısır’da yatırım yapmak kaygı verici bir durum değil”
Son yıllarda Türk firmalarının yatırımlarını Mısır gibi ülkelere kaydırması hakkında da konuşan Erdal Bahçıvan’a göre bu kaygı yaratacak bir durum değil. Bahçıvan, “Nasıl ki yabancı sermaye bize gelsin diyoruz Türk firmaları da fırsat gördükleri ülkelerde yatırım yapabilir. BYD Türkiye’ye geldi, biz niye Mısır’a gitmeyelim? Bunu asla kaygı verici bir durum olarak görmeyelim. Fırsat gördüğümüz yerlerde olmamızın bir sakıncası yok. Bizim üzülmemiz gereken asıl konu nitelikli iş gücümüzü, nitelikli gençlerimizi kalıcı olarak yurt dışına kaçırıyorsak ona dertlenmemiz lazım” diye konuştu.
“Konkordato mekanizması, ekosisteme zarar veriyor”
Son dönemde Türkiye’de artan konkordatolarla ilgili de değerlendirme yapan İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, konkordato ilan eden şirket sayısından çok mekanizmanın gündeme getirilmesi gerektiğini vurguladı. “Mevcut konkordato düzeninde ne yazık ki konkordato alan firmayı korurken, onunla çalışan yüzlerce firmayı cezalandırıyoruz” diyen Bahçıvan, “Konkordato sadece finansal alacaklar ve kamu alacakları için geçerli olmalı. Firma yaşıyor ama sizin borcunuz donuyor, gidiyor başka birisinden mal alıyor. O firmayı yaşatacaksak o firmayla beraber yaşamış olan firmaları da yaşatmamız lazım. Acilen yapısal olarak çözülmesi lazım” ifadelerini kullandı.
“Yabancı Türkiye’deki fırsatları kokluyor”
Türkiye’nin yabancı yatırım açısından ilgi odağı olduğunu dile getiren Erdal Bahçıvan, “Farklı fırsatlar, farklı imkanlar yabancılar için her zaman bir ilgi odağı. 2000-2015 yılları arasında farklı sektörlerdeki o çok güçlü yabancı sermaye akışı yaşadık. Ardından bir süreliğine sihrimizi kaybettik. Ama şu anda yabancı yatırımcı, test ediyor, fırsatları kokluyor. Japonlar mesela son yıllarda Türkiye’ye bir ilgi göstermeye başladı. BYD ile başlayan bir Çin gerçeği var. Bunlar geleceklere rehber olacak yatırımlar. Biz gelenleri ne kadar mutlu edersek, arkadan gelecekleri de o kadar çok artırabiliriz. Yabancı sermaye için tüm engellileri kaldırıp bu potansiyeli ayağa kaldırması lazım” dedi.
“Trump’la tüm dünya öngörülemez bir sürece girdi”
Donald Trump’ın yeniden ABD başkanı seçilmesinin ardından yaptığı açıklamaların da etkisiyle tüm dünyanın öngörülemez bir sürece doğru gittiğini söyleyen Erdal Bahçıvan, “Yani bir sene sonra Avrupa Birliği’nde nasıl bir tablo olacak desek şu anda cevabı yok. Rusya-Ukrayna Savaşı devam edecek mi, cevabı yok. 50 yılda söylenmesi mümkün olmayan şeyler 50 saniyede söyleniyor. Bunlar stres yaratacak konular. Almanya’daki seçimlerden nasıl bir tablo çıkacak? Oradaki tablo hiç hafife alınacak bir tablo değil. AB nereye doğru evrilecek? Çin bütün bunlara karşı ne yapacak? Yakın çevremizdeki olaylar ne olacak? Bunlardan mutlaka güçlü fırsatlar da Türkiye için çıkabilir” yorumunu yaptı.