Bugün: Şubat 11, 2025
Şubat 10, 2025
12 dk. okuma

“Finansal siyasetler şok tedavisi, kalıcı tahlil yapısal reformlar”

Nurdoğan ARSLAN ERGÜN

Ekonomi yönetiminin fi­nansal tarafta ortaya koy­duğu uygulamaların adım adım kendini gösterdiğini söyle­yen İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Er­dal Bahçıvan, Orta Vadeli Prog­ram’da ortaya konan makro he­deflerin yapısal reformlarla des­teklenmesi gerektiğini vurguladı.

“Son 2-3 yıl, karşımıza çıkan kriz­leri ve acil şokları tedavi etme­ye dönük bir dönem oldu” diyen Bahçıvan, “Ama artık vücudu da­ha uzun vadeli, sağlıklı bir şekilde yaşatacak, reformist fikirlerin or­taya konduğu bir dönemin kapısı­nı açmamız lazım. 2025 ile birlik­te Türkiye buna zaman ayırmalı” açıklamasını yaptı. Gelinen nok­tada ‘yapısal reformların’ artık kaçınılmaz olduğunu vurgulayan Bahçıvan’a göre, sadece Merkez Bankası politikalarıyla, sadece fi­nansal politikalarla gelinebilecek yerin bir sınırı var.

Türkiye’nin ihtiyacı olan yapısal reformlara çok hızlı bir şekilde el atılması ge­rekliliğine işaret eden Bahçıvan, beklenen yapısal reformların de­tayları hakkında şu açıklamala­rı yaptı: “Adalet mekanizmasının gerek yerli, gerek yabancı yatı­rımcıya çok daha güçlü bir güven­ce verecek bir boyuta gelmesi, ke­sinlikle önemli. Eğitim, iş gücü tarafındaki istihdamın eğitimle birlikte yürütülmesi son derece önemli. Lojistik, tarım tarafında yapılması gerekenler çok önem­li. Verimlilik noktasında atıla­cak adımlar, teşvik ve uzun vade­li planlamaya dönük bakış açısı kültürünün oluşması, kamudaki reform son derece önemli. Sade­ce bunlar bile Türkiye’nin, hızlı bir şekilde gündemine alması ge­reken konular.”

“2024’te en büyük fedakarlığı sanayi sektörü yaptı”

2023 yılı ortasında başlayan ekonomiyi tekrar toparlama ve yeniden rehabilite etme dönemi­nin ikinci yılına doğru gittiğini söyleyen Erdal Bahçıvan, “Kabul etmek lazım ki çok zorlu ve tah­ribatı yüksek bir dönem yaşadık” dedi. Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Merkez Bankası’nın çok cid­di bir inançla Orta Vadeli Prog­ramı uygulamaya başladığını ve tüm destekleri arkalarına aldığı­nı dile getiren Bahçıvan, “Çün­kü ülkedeki en önemli eksik olan nokta gerek yurt içi, gerekse yurt dışında Türkiye’nin tekrar gü­venirliğini ve kredisini oluştur­maktan geçiyordu.

Bunun için de ekonomi biliminin temel değer­lerine uygun akılcı bir tedavi po­litikasının olması gerekiyordu. Bu tedavinin en büyük fedakar­lıklarından bir tanesini yaşa­ması gereken sektörün sanayi olduğunu o gün de çok net görü­yorduk. Kendimizden kaynak­lanmayan bir sorunun çözü­mündeki en önemli fedakarlığı yapması gereken, bu konuda­ki büyük zahmeti çeken sektör sanayi sektörü oldu. 2024’te de bunu çok net bir şekilde gör­dük” diye konuştu.

Özellikle ihracat tarafında ba­zı sektörlerin ciddi anlamda ar­tık rekabet gücünü kaybettiğini ifade eden Bahçıvan, “Özellikle emek yoğun sektörlerimiz ciddi anlamda kârlarından fedakarlık ederek bu işi döndürmeye çalışı­yor. Bu sektörlerimizin, bu işi çö­zebilme noktasındaki gayretleri biraz tıkanmış vaziyette. Çünkü belli ki bu program, kurda aşırı bir yükselmeye müsaade etme­yecek. Artık kar fedakarlığının da bir sınırı var” dedi.

Bu sektörleri “Başınızın çaresine bakın” diye­rek göz ardı etme lüksü olmadığı­nı söyleyen Bahçıvan, “Türk ihra­catına ve Türk istihdamına ver­dikleri katkılarla belli seviyelere gelmiş olan bu sektörlerimize bu zorlu dönemde biraz daha pozitif bakmak gerekiyor” dedi. Bu nok­tada Eximbank desteklerinde bir miktar iyileşme yapıldığını ha­tırlatan Bahçıvan, ancak sadece Eximbank destekleriyle sorunla­rı çözmenin çok kolay olmadığı­na işaret etti.

“2025’te de mucizevi bir değişim olmayacak”

Bu yıl da 2024’te yaşananla­ra göre çok mucizevi bir değişim beklemeyi çok gerçekçi bulma­yan Erdal Bahçıvan, “Bu program zaten gerçeklerin kabul edilip o gerçeklere uyum sağlayabilmeyi başarabildiğiniz ölçüde belli bir amaca doğru gidecek. Burada se­vindirici olan verilen çabanın, or­taya konan gayretlerin yavaş da olsa adım adım belli bir çözüme doğru gittiğini görmek. Ama za­man alıyor. Belli bir zaman fe­dakârlığı, sabrı isteyen bir süreç yaşıyoruz” dedi.

2024’ün ilk dö­nemlerinde süreçle ilgili daha belirsiz bir tablo olduğunu ifade eden Bahçıvan, “Şimdi en azın­dan Merkez Bankası’nın faizleri ufaktan da olsa indirmeye başla­ması, enflasyonla ilgili yavaş ya­vaş da olsa olumlu gelişmelerin yaşanması, Türkiye’nin kredi pri­minin 700-800’lerden 250-260 gelmiş olması, bunları üste koy­duğumuz zaman bardağın dolu tarafındaki rakamlar, verilen mü­cadelelerin çok da boşa gitmedi­ğini gösteriyor.

Onun için sanayi olarak 2024’teki gösterilen feda­karlığın bir müddet daha devam edeceği gerçeğini göz ardı etmi­yoruz” dedi. Sanayinin birinci ön­celiğinin finansal istikrar, öngö­rü ve enflasyon olduğunu kayde­den Bahçıvan, “Ekonominin en önemli aktörleri olarak enflasyo­nun olduğu bir ortamda hiçbir şe­yin kaliteli ve nitelikli olmayaca­ğını söylüyoruz” dedi.

“Hasta yoğun bakımdan çıktı diye sevinmeyelim”

Ekonomi ve finans çevrele­rinde enflasyon rakamlarının düşeceği yönünde olum­lu bir hava oluşsa da asıl önemli olanın toplumdaki bek­lentinin kırılma­sı olduğunu vur­gulayan Bahçıvan, bunun da za­man alacağını belirtti. “O nedenle hedefler 2025’te belirli bir nok­taya gelirse 2026 bir nebze daha olumlu olabilir” yorumunu yapan Bahçıvan, yine de tek haneli ra­kamları telaffuz etme konusun­da “Erken konuşmamak gerekir” diyerek temkinli.

Burada geçen her ayın kritik olduğunu söyleyen Bahçıvan, “Yani burada ufacık bir acelecilik veya bir tereddüt, ya­şadığımız 8-10-12 ayın birikim­lerini çok hızlı alıp götürebilir. Yoğun bakımdaki hastanın tek­rar normal odaya geçişindeki sa­bır süreci nasıl ki insanı ciddi an­lamda strese sokuyorsa bizim de durumumuz öyle. Çünkü erken bir kararın getireceği bedel, bıra­kın normal odaya götürmeyi bizi daha da ağır şartlarda karşı kar­şıya bırakabilir. Aşırı telaş ya da aşırı iyimserlik noktasındaki bir süreçte tahribat çok daha büyük olur” uyarısını yaptı.

“Enflasyonda katı direnç hâlâ duruyor”

Bunun da en net göstergesinin vatandaşın önümüzdeki ayla­ra dönük enflasyonuna dair olan olumsuz düşüncesi olduğunu dile getiren Bahçıvan, “Bu biraz daha zaman alacak gibi gözüküyor. Me­sela ocak enflasyonunun tekrar 5 puan geri gelmesi hoş olmadı. Ta­mam, yıllık enflasyondaki durum olumlu ama hala enflasyonda o katı direncin bir şekilde hala dur­duğunu gösteriyor. Yani onlarla daha mücadelemiz var. Gerçek­lerle yüzleşmediğimiz zaman da kendimizi gereksiz bir takım aşırı hayallere kaptırıyoruz” dedi.

“Merkez Bankası’na baskı yapmak doğru değil”

Öte yandan Merkez Banka­sı’nın enflasyonla mücadele ve finansal istikrara dönük izlediği politikaları değerlendiren Bahçı­van, “Merkez Bankası bir ülkede korunması gereken en güçlü mar­kaların başında yer alıyor. Çün­kü paranızı emanet ettiğiniz yer. Oradaki oluşacak bir kredibilite ve güven zafiyeti, bir sürü farklı bedeller ödenmesine neden olu­yor. O nedenle Merkez Banka­sı’nın faize dönük ‘erken indir’, ‘biraz geç indir’ baskısının altın­da kalmasını doğru bulmuyorum. Bırakalım kendi asıl işi kendile­rine ait olan farklı farklı veri set­leriyle, bilgi setleriyle, öngörüyle en doğru şekilde yapsınlar. Bizim Merkez Bankası’na çok faz­la artık takılmayıp diğer alanlardaki konuları öne çıkarmamız lazım” diye ko­nuştu.

Erdal Bahçıvan’ın dikkat çek­tiği konulardan biri de sanayi­deki istihdam sorunu oldu. Son yıllarda gençlerin sanayide ça­lışmak yerine hizmet sektörünü tercih ettiğini belirten Bahçıvan, “Türkiye’nin mutlaka ve mutla­ka gerek mavi yaka, gerek beyaz yakada hangi sektörün neye ih­tiyacı var bunun envanterini çı­karması lazım ve bunun 3-5 yıl değil, çok daha uzun vadeli 20- 25 sene planlamasının yapılması gerekiyor. Türkiye’nin bir işgücü planlaması yapıp liseleri, meslek liselerini, üniversitelerini, mes­lek eğitim programlarını buna göre yapıp sanayi ile eğitimi en­tegre etmesi gerekiyor” ifadele­rini kullandı.

“Yabancı işçi uzun vadeli politika gerektiriyor”

Nüfus yapısına göre çalışan bulunamaması durumunda ni­telikli ve düzenli yabancı işçi ko­nusunun masaya yatırılması ge­rektiğini anlatan Bahçıvan, şun­ları söyledi: “Yabancı çalışan da öyle spot kararlarla değil Tür­kiye’ye değer katacak olan işler için düzenli ve planlı bir politika ile olmalı. ‘Yabancı gelsin bütün açıkları kapatsın’ deme lüksü­müz de yok. Çünkü bu da bir süre sonra başka bir takım reformlar getirebilecek. O nedenle bizim neyi aradığımızı çok uzun vade­li planlamamız lazım. Bu işi kısa vadeli yaptığınız takdirde mut­lak ve mutlak bir yerden sonra bir takım spot hatalı kararlarla karşı karşıya kalma riskini unut­mayalım.”

“Gelecek hikayesini kol gücüyle yazamayız”

Bugünkü dünya konjonktürün­de sanayideki dönüşümün ka­çınılmazlığına da dikkat çeken Bahçıvan, Türkiye’de de özellikle yüksek teknolojiye, yüksek kat­ma değer oluşturmaya dönük teş­vik algısında bir farkındalık oluş­maya başladığını söyledi. “Ancak işin acı tarafı ekonomik temel so­runlar işletmelerimizin masa­sında birincil öncelik olarak yer alınca, o teşviklerin yeteri kadar doğru algılanıp, doğru değerlen­dirilmesine dönük oluşması ge­reken motivasyon sağlanamıyor” diyen Bahçıvan, şöyle devam et­ti: “Onun için Türkiye bir an ev­vel şu psikolojiden çıkarak yük­sek teknolojiye kaymak zorunda.

Artık kol gücüyle, bilek gücüyle emek yoğun sektörlerle bizim ge­lecek hikâyesi yazmamız çok ger­çekçi değil. Belki 1-2 sene gideriz ama bizim mutlak ve mutlak ken­dimizi dönüştürecek olan alanla­ra kaymanız lazım.” Bu anlamda savunma sanayi ve beraberindeki ekosistemi örnek gösteren Bah­çıvan, doğru modellemenin ülke sanayinin geneline yayılması ge­rekliliğine işaret etti.

“Bu coğrafyadaki sanayi gücümüz hafife alınmasın”

Yaşanan tüm olumsuz tablo­ya rağmen Türk sanayicisinin fırsatları yakalama noktasında inancının çok yüksek olduğunu belirten Bahçıvan, “Geleceğe dö­nük en büyük moralimiz de o. Bu­gün Anadolu’da OSB’lerin içeri­sinde farklı farklı konularda kıy­met üreten o kadar şirketlerimiz var ki. Bütün bu zorluklara rağ­men bu dinamizmi, bu gayreti gösterebilen müteşebbis bir ya­pımız var. Türkiye’nin bu coğraf­yada sanayi noktasında elde et­miş olduğu başarıyı hiç de hafife almayalım. Yani ve zorlu dönem­lerde de bunun fevkalade örnek­lerini görüyoruz. O taraftaki kas ve inat gücümüz de yabancıların en hayretle izlediği konu. O sihir çok kıymetli” dedi.

“Mısır’da yatırım yapmak kaygı verici bir durum değil”

Son yıllarda Türk firmalarının yatırımlarını Mısır gibi ülkelere kaydırması hakkında da konuşan Erdal Bahçıvan’a göre bu kaygı yaratacak bir durum değil. Bahçıvan, “Nasıl ki yabancı sermaye bize gelsin diyoruz Türk firmaları da fırsat gördükleri ülkelerde yatırım yapabilir. BYD Türkiye’ye geldi, biz niye Mısır’a gitmeyelim? Bunu asla kaygı verici bir durum olarak görmeyelim. Fırsat gördüğümüz yerlerde olmamızın bir sakıncası yok. Bizim üzülmemiz gereken asıl konu nitelikli iş gücümüzü, nitelikli gençlerimizi kalıcı olarak yurt dışına kaçırıyorsak ona dertlenmemiz lazım” diye konuştu.

“Konkordato mekanizması, ekosisteme zarar veriyor”

Son dönemde Türkiye’de artan konkordatolarla ilgili de değerlendirme yapan İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, konkordato ilan eden şirket sayısından çok mekanizmanın gündeme getirilmesi gerektiğini vurguladı. “Mevcut konkordato düzeninde ne yazık ki konkordato alan firmayı korurken, onunla çalışan yüzlerce firmayı cezalandırıyoruz” diyen Bahçıvan, “Konkordato sadece finansal alacaklar ve kamu alacakları için geçerli olmalı. Firma yaşıyor ama sizin borcunuz donuyor, gidiyor başka birisinden mal alıyor. O firmayı yaşatacaksak o firmayla beraber yaşamış olan firmaları da yaşatmamız lazım. Acilen yapısal olarak çözülmesi lazım” ifadelerini kullandı.

“Yabancı Türkiye’deki fırsatları kokluyor”

Türkiye’nin yabancı yatırım açısından ilgi odağı olduğunu dile getiren Erdal Bahçıvan, “Farklı fırsatlar, farklı imkanlar yabancılar için her zaman bir ilgi odağı. 2000-2015 yılları arasında farklı sektörlerdeki o çok güçlü yabancı sermaye akışı yaşadık. Ardından bir süreliğine sihrimizi kaybettik. Ama şu anda yabancı yatırımcı, test ediyor, fırsatları kokluyor. Japonlar mesela son yıllarda Türkiye’ye bir ilgi göstermeye başladı. BYD ile başlayan bir Çin gerçeği var. Bunlar geleceklere rehber olacak yatırımlar. Biz gelenleri ne kadar mutlu edersek, arkadan gelecekleri de o kadar çok artırabiliriz. Yabancı sermaye için tüm engellileri kaldırıp bu potansiyeli ayağa kaldırması lazım” dedi.

“Trump’la tüm dünya öngörülemez bir sürece girdi”

Donald Trump’ın yeniden ABD başkanı seçilmesinin ardından yaptığı açıklamaların da etkisiyle tüm dünyanın öngörülemez bir sürece doğru gittiğini söyleyen Erdal Bahçıvan, “Yani bir sene sonra Avrupa Birliği’nde nasıl bir tablo olacak desek şu anda cevabı yok. Rusya-Ukrayna Savaşı devam edecek mi, cevabı yok. 50 yılda söylenmesi mümkün olmayan şeyler 50 saniyede söyleniyor. Bunlar stres yaratacak konular. Almanya’daki seçimlerden nasıl bir tablo çıkacak? Oradaki tablo hiç hafife alınacak bir tablo değil. AB nereye doğru evrilecek? Çin bütün bunlara karşı ne yapacak? Yakın çevremizdeki olaylar ne olacak? Bunlardan mutlaka güçlü fırsatlar da Türkiye için çıkabilir” yorumunu yaptı.

Önceki

Erdoğan: İsrail’in aklında sinsi ve insanlık dışı plan var

Sonraki

Kıbrıslı Türk iş insanı Asil Az hayatını kaybetti: Acı haberi eşi toplumsal medyadan duyurdu

Son gönderi Blog

Don't Miss

Bakan Bolat: İhracat destekleri ve diplomasi faaliyetlerimiz sanayi üretimini ve istihdamı destekliyor

Ticaret Bakanı Ömer Bolat, "İhracata yönelik uyguladığımız etkin destekler ve

2025 Model Citroen C4 ile C4 X Türkiye’de Satışa Sunuldu: İşte Fiyatları

2025 model Citroen C4 ile C4 X modelleri Türkiye'ye giriş