Ardıç, ASO’nun kasım ayı meclis toplantısında ekonomik gelişmeler, Ar-Ge harcamaları, düzensiz göç ve asgari ücretle ilgili açıklamalar yaptı.
Küresel büyümenin kısa ve orta vadeli dönemle iyileşme sinyallerine rağmen geçmiş döneme göre düşük kalmaya devam ettiğini belirten Ardıç, şunları kaydetti:
“Küresel enflasyonun 2024 yılında yüzde 5,8; 2025 yılında ise yüzde 4,3 seviyesine düşmesi beklenirken, gelişmekte olan ülkelerde dezenflasyon sürecine yönelik hizmet ve gıda enflasyonu başta olmak üzere riskler hala devam ediyor. Küresel enflasyonun 2025’te tahminlerin altında yavaş bir iyileşme sürecine girmesi öngörülüyor. Bu öngörü, merkez bankalarının, para politikasını gevşetme konusunda temkinli kalmaya devam edeceklerini gösteriyor. Diğer yandan, artan borç ve yüksek faiz baskıları büyümeyi tehdit ederken; küresel piyasalar, sıkılaşan finansman şartları sebebiyle daha oynak ve kısıtlayıcı bir seviyede kalıyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun Eylül 2024 anketine katılanların yüzde 54’ü, gelecek yıl ekonomik durumunun değişmeyeceğini belirtirken, yüzde 37’si ise zayıflama bekliyor. Diğer taraftan, Trump’ın seçimleri kazanmasıyla Amerika Birleşik Devletleri’nin gelecekteki mali, parasal ve ticaret politikaları şekillenirken, bunun küresel çapta da yansımaları ortaya çıkacaktır. Yüksek tarifeler ve korumacılık önlemleriyle uluslararası pazarlarda rekabet zorlaşacak, küresel büyüme ivme kaybedecektir.”
“Enflasyon düşecektir ama ne pahasına düştüğü çok daha önemli”
Sanayi üretiminde daralma olduğunu ifade eden Ardıç, şu ifadelere yer verdi:
“Eylülde aylık yüzde 1,6’lık artışa rağmen yıllık bazda yüzde 2,4 oranında düştü ve 6 aylık daralma serisi devam etti. Ara ve sermaye malı üretim ve ithalatındaki zayıflama önümüzdeki dönem üretim için hiç iyi sinyaller vermiyor. Bu karamsar tabloya rağmen olumlu bir gelişme ise ocak ayında 90,3’e kadar düşen yüksek teknoloji endeksinin eylülde 124,8’e çıkarak son 6 ayın en yüksek seviyesine ulaşması oldu. Sanayi üretimindeki daralmada; ana ihracat pazarlarımızın başında gelen Avrupa ekonomisindeki durgunluk ve son dönemde uygulanan sıkılaştırma adımlarının etkili olduğu görülüyor. Sanayi üretiminin öncül göstergesi olan imalat PMI üst üste yedinci ayda 50 eşik değerinin altında kaldı. Üretim, yeni siparişler, istihdam, satın alma faaliyetleri, neredeyse bütün sektörlerde daralma gözlemliyoruz. Gıda hariç tüm sektörler eşik değer olan 50’nin altında. Merkez Bankası son para politikası toplantısında 8’inci kez politika faizini yüzde 50’de sabit tuttu. Enflasyonla mücadelenin başarıya ulaşabilmesi için uygulanan bu sıkı para politikasına desteğimizi daha önce de açıklamıştık. Enflasyon düşecektir, bundan şüphemiz yok ama ne pahasına düştüğü çok daha önemli. Enflasyonla mücadelede yaşanan tahribatı minimuma indirecek tedbirlerin devreye alınması, özellikle de üretimin devamlılığına yönelik desteklerin sağlanması son derece elzemdir. Mevcut tabloyu destekler mahiyette, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğimizin ekim ayı açılan ve kapanan şirket istatistikleri raporuna göre; 2024’ün ilk 10 ayında, geçen yılın aynı dönemine göre kurulan şirket sayısı yüzde 12,2 azalırken, kapanan şirket sayısı ise yüzde 1,2 artmıştır. 2023 ile 2022 yılını kıyasladığımızda ise kurulan şirket sayısı yüzde 16,2 azalmış, kapanan şirket sayısı ise yüzde 27,5 artmıştır. Yani şirketlerimizi kapatıyoruz ama yerlerine yenisini açamıyoruz.”
“Ar-Ge harcamalarında Ankara’mız Türkiye’nin lideri oldu”
Ankara’nın cumhuriyet tarihinde sanayi üretiminde rekor kırdığını belirten Ardıç, şunları kaydetti:
“Son 12 ayda 262 milyar dolar ihracat yaparak cumhuriyet tarihimizin rekorunu kırdık. Diğer taraftan dış ticaret dengemizde 31,1 milyar dolar iyileşme yaşandı. Bu iyileşme ithalatımızdaki düşüşten kaynaklanıyor. İthalatımız neden düşüyor? Çünkü yavaşlayan sanayimizin, yurt dışından aramalı ve sermaye malı talebi azalıyor. Buna rağmen, tüketim malı ithalatımız ise hız kesmeden artmaya devam ediyor. Yılın ilk 9 ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre aramalı ithalatımız yüzde 12,9, sermaye malı ithalatımız ise yüzde 1,6 azalırken, tüketim malları ithalatımız yüzde 13,5 arttı. Son gelen verilere göre uzun zaman sonra yatırım malı ithalatımız, tüketim malı için yaptığımız ithalatın altına düştü. Yani yatırım ve üretimimiz azalıyor, ithal tüketimimiz artıyor. Dış ticaret açığımızı, üretimimiz düşmeden azaltmak için her şeyden önce sanayide teknoloji düzeyini ve verimliliği arttırmalıyız. Ar-Ge ile inovasyonu öncelikli stratejik alan olarak belirleyip, yeşil ve dijital dönüşümü gerçekleştirmemiz gerekiyor. Ar-Ge konusunda Ankara olarak gurur duyacağımız bir tabloyu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Yüksek teknoloji ve inovasyon ekosisteminin temel itici gücü olan Ar-Ge harcamalarında Ankara’mız Türkiye’nin lideri oldu. TÜİK’in verilerine göre Ankara’mız; 2023 yılında 112,2 milyar TL ile Türkiye’nin toplam Ar-Ge harcamasının yüzde 29,7’sini gerçekleştirerek, İstanbul’u geride bırakıp ilk sıraya yerleşti. İhracatında yüksek teknoloji payı yüzde 13 ile diğer büyük sanayi kentlerinden katbekat yüksek olan Ankara’mız, Ar-Ge harcamalarını da her geçen gün artırarak, sanayi ve teknolojinin başkenti olma hedefine kararlı adımlarla yürüyor. Diğer taraftan Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre Ankara’mız 2024 yılının ilk 10 ayında 11,4 milyar dolarlık ihracat hacmine ulaştı ve liman şehri İzmir’i de geride bırakarak 4. sıraya yükseldi” ifadelerini kullandı.
“İhracatçımızın rekabet gücünde süregelen zayıflıklar söz konusu”
ASO Başkanı Ardıç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Türkiye için yapılan değerlendirmede; rekabet gücümüzün artırılabilmesi için yapısal reformların yapılması, gelir eşitsizliğini azaltıcı önlemlerin alınması, eğitim ile işgücü piyasalarının mevcut eğilim ve gelecek kurgusuyla yeniden yapılandırılması, enflasyon ile etkili biçimde mücadele edilmesi ihtiyacına vurgu yapılıyor. 67 ülkenin değerlendirildiği endeksin alt kırılımlarına baktığımızda; devlet verimliliği kriterinde 63’üncü, iş verimliliğinde 52’nci, ekonomik performansta 34’üncü ve altyapı kriterinde ise 47’nci sırada yer alıyoruz. Özellikle devlet verimliliği ve iş verimliliği kriterlerinde çok gerilerdeyiz. Düşük maliyetli işgücüne dayalı ihracattan vazgeçip, yüksek katma değerli üretim modeline geçmemiz, verimliliği arttırmamız gerekiyor. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV’) kurucu direktörü Güven Sak hocamızın bir köşe yazısında çok güzel bir başlık vardı: ‘Verimsiz işletme sahibi döviz kuru hesabı yapar’ ifadeleriyle rekabetçiliğin sadece döviz kuru avantajıyla olmayacağını çok güzel özetlemiş.”
“Asgari ücret ülkemizde birçok kalemi de etkiliyor”
Yıl sonuna yaklaşınca gündemin en önemli başlığının asgari ücret olduğunu ifade eden Ardıç, “Çalışanlarımızın daha iyi bir yaşam kalitesi için daha iyi ücretler alması, öncelikle biz işverenleri memnun eder. İş yerinde mutlu ve huzurlu çalışanlarımızın olması hem verimliliğe hem çalışma barışına olumlu katkı sağlayacaktır. Asgari ücret ülkemizde, sadece çalışana verilebilecek minimum ücret anlamında kullanılmıyor, birçok kalemi de etkiliyor. Yapılan düzenleme sadece asgari ücreti değil, zincirleme olarak tüm ücretleri etkileyecektir. Bu artışların gecikmeli de olsa mal ve hizmet fiyatlarına yansıması, dezenflasyon sürecini sekteye uğratma riski de taşımaktadır. Çok boyutlu ve farklı yansımaları olan bu konu, titizlikle ve adil bir şekilde değerlendirilmelidir. Asgari ücret tespit komisyonunda hem çalışan hem de işveren tarafının talep ve ihtiyaçlarını esas alan, ülkemizin gerçeklerinden kopmayacak bir rakamın tespit edileceğini düşünüyorum. Mevcut ekonomik şartlarda firmalarımız kar etmeyi bir kenara bırakmış, sadece ayakta kalmaya çalışıyor. Çalışanlarımızın gelirini arttıracak, ülkemizde üretimin devamlılığını sağlayacak böylesine önemli bir konu, siyasi malzeme yapılmadan ele alınmalı, gerçeklikle bağdaşmayan popülist söylemlerden uzak tutulmalıdır” ifadelerini kullandı.
“Biz dünyanın en çok düzensiz göç alan ülkesiyiz”
Türkiye’nin dünyada en çok düzensiz göçmen alan ülkesi olduğunu belirten ASO Başkanı Ardıç, şöyle konuştu:
“İçişleri Bakanlığı’nın, göçmen işçi yasal altyapısını oluşturacak bir düzenleme konusunda çalıştığı medyaya yansıdı. Buna göre, her sektörün çalışan ihtiyacına yönelik kriterlerin belirlenip, yurt dışından çağrıya çıkılması gündemde. Biz dünyanın en çok düzensiz göç alan ülkesiyiz ve maalesef bu sorun kanayan bir yaramız olmaya devam ediyor. Düzensiz göçmenler çok büyük ölçüde niteliksiz işgücünden oluşuyor. Bu durum, sanayimizin nitelikli personel ihtiyacını karşılamadığı gibi ülkemize altyapı, barınma, ulaştırma, eğitim, sağlık, istihdam, sosyal güvenlik, iç güvenlik ve benzeri alanlarda artan maliyetler yüklüyor. Doğurganlık oranı çok yüksek olan göçmenler, demografik yapımız için de çok büyük risk oluşturuyor. Öte yandan, sanayide donanımlı çalışan açığı gibi bir gerçekle karşı karşıyayız. İhtiyacımız olan sektörlerde, mesleklerde ve bölgelerde üretimimizin sürdürülebilirliği açısından göçmen işçi çalıştırılmasına yönelik düzenleme yapılmasını olumlu buluyoruz. Kısa vadede bu politika tercihi ile çözüm üretilebilir ancak sorunun asıl çözüm noktası hep söylediğimiz gibi eğitim politikamızda yapılacak reformlardır. Ülkemizde çalışma çağındaki genç nüfus yaşlı nüfusun toplamından fazla; yani “demografik fırsat penceresi” azalsa da hala açık. Diğer taraftan 15-29 yaş grubunun yüzde 26,3’ü, yani 3 milyonun üzerinde gencimiz ne eğitimde ne de istihdamda. Her 100 gençten 26’sı ev genci. Ne yazık ki bu konuda OECD rekoru bizde. Boşta gezen genç nüfusumuzu çalıştıramazsak kalkınamayız. Kısa vadede bu değirmeni döndürmek için su taşıyalım; yurt dışından işçi getirelim. Ama geleceğimizi garanti altına almak istiyorsak, mutlaka ve mutlaka genç nüfusumuzu istihdama katacak politikaları şimdiden, çok acil bir şekilde uygulamaya başlamamız gerekiyor. Gençlerimizi iyi bir eğitimle meslek sahibi yapmalıyız. Onlara umut vermeliyiz. Unutmamalıyız ki, umudu olmayan nesil, kayıp nesildir.”