Amazon yağmur ormanlarının derinliklerinde, Peru’nun Sierra del Divisor Milli Parkı’nda yer alan Cerro El Cono adlı yükselti, hem fiziksel görünümü hem de taşıdığı sırlarla dikkat çekiyor. Ucayali Nehri yakınlarında konumlanan bu etkileyici yükselti, yaklaşık 400 metre yüksekliği ve neredeyse kusursuz piramit şekliyle yalnızca yerli halkın değil, bilim insanlarının da ilgisini çekmeye devam ediyor.
Cerro El Cono’nun dik yüzeyleri ve geometrik hatları, üzerini kaplayan yoğun bitki örtüsüne rağmen, doğal bir dağdan çok eski çağlardan kalma devasa bir yapıya benzediği için uzun süredir tartışma konusu. Adeta bir anıt gibi çevresindeki düz yağmur ormanlarının arasından yükselen bu oluşum, bazı gözlemcilerde “insan eliyle inşa edilmiş olabilir mi?” sorusunu da uyandırıyor.
Bilim çevrelerinde yaygın görüş, Cerro El Cono’nun jeolojik bir yapı olduğu yönünde. Araştırmacılar bu zirvenin volkanik bir koni, volkanik tıkaç ya da magmatik kayaç olabileceğini düşünüyor. Bu tür oluşumlar, lav ve volkanik materyallerin üst üste birikmesiyle veya daha yumuşak çevre malzemenin zamanla aşınması sonucu ortaya çıkabiliyor. Sert kayaların geride kalıp sivrilmesiyle ortaya çıkan bu yapılar, bazen insan yapımı izlenimi verecek kadar düzenli formlar kazanabiliyor.
Yine de bu bilimsel açıklamalar, Cerro El Cono’nun etrafındaki gizemi tam olarak ortadan kaldırmıyor. Özellikle şeklinin olağanüstü düzgünlüğü, arkeolojik açıdan da bazı soruların gündeme gelmesine neden oluyor.
Yerel halk ne diyor?: Kutsal bir ruhun evi
Cerro El Cono, yerel topluluklar için yalnızca bir dağ değil; ruhsal bir varlık. Yerli kabileler, bu zirveyi doğayı koruyan güçlü bir ruhun evi olarak görüyor ve ona “Andean Apu” adını veriyor. Bu inanç sistemi, kökenleri İnka öncesi dönemlere dayanan ve dağların canlı bir varlık olarak kabul edildiği eski bir kozmolojiden besleniyor.
Bu kültürel bağlam, dağın sadece coğrafi değil, aynı zamanda spiritüel ve toplumsal bir önem taşıdığını gösteriyor. Bu nedenle bölge halkı için Cerro El Cono, bilimsel tartışmaların ötesinde, korunması gereken kutsal bir alan niteliğinde.
Cerro El Cono’nun kökenine dair farklı bir bakış açısı da bazı yerel efsanelerden geliyor. Bazı söylencelere göre, bu yapı zamanında Amazon’un derinliklerinde yaşamış ve bugün izlerine rastlanmayan bir uygarlık tarafından inşa edilmiş antik bir piramit olabilir. Eğer bu hipotez doğruysa, 400 metre yüksekliğindeki Cerro El Cono, tarihin bilinen en büyük antik yapısı olabilir.
Karşılaştırma yapmak gerekirse, Giza’daki Büyük Piramit yaklaşık 145 metre yüksekliğindedir. Bu durumda Cerro El Cono, bu yapıdan neredeyse üç kat daha yüksek ve insanlık tarihinin yapı ölçeğinde yeniden değerlendirilmesini gerektirecek büyüklükte bir eser sayılabilir.
Benzer yapılar Dünya’nın başka yerlerinde de var
Cerro El Cono’ya benzer piramit şekilli oluşumlar Dünya’nın farklı bölgelerinde de bulunuyor. Örneğin, Endonezya’daki Gunung Padang, Hollandalı kaşifler tarafından 1890’da keşfedildi ve halen doğal mı yoksa yapay mı olduğu tartışılıyor. Benzer şekilde, Japonya açıklarında, Ryukyu Adaları çevresindeki sularda yer alan Yonaguni Anıtı, doğal mı yoksa insan yapımı mı olduğu tam olarak çözülemeyen başka bir örnek.
Bu tür yapılar, doğayla insanın üretimleri arasındaki sınırın ne kadar belirsizleşebileceğini ve “doğal” olanın her zaman göründüğü kadar basit olmayabileceğini gösteriyor.
Cerro El Cono hakkında yürütülen araştırmaların çoğu, dağın büyük olasılıkla doğal yollarla oluşmuş bir kaya yapısı olduğunu destekliyor. Ancak bu gerçek, yapının büyüleyici etkisini azaltmıyor. Amazon’un iç bölgelerinden keskin biçimde yükselen ve 400 kilometre uzaklıktan görülebildiği belirtilen bu zirve, ister jeolojik bir şaheser ister geçmişten kalan bir eser olsun, sıradan bir dağ olmanın çok ötesinde bir anlam taşıyor.
Cerro El Cono, doğal dünyayla insan hikayeleri arasındaki sınır çizgisinde duran, hem bilimsel hem kültürel açıdan keşfedilmeyi bekleyen bir fenomen olmaya devam ediyor.