Avrupa Merkez Bankası (ECB), altının, rekor düzeydeki alımlar ve yükselen piyasa fiyatlarının etkisiyle 2024’te merkez bankaları için dünyanın en önemli ikinci rezerv varlığı haline geldiğini açıkladı. Böylece altın, Avrupa Birliği’nin ortak para birimi olan Euroyu geride bıraktı.
ECB’nin yayımladığı 2024 yılına yönelik Euronun uluslararası kullanımı raporuna göre, geçen yılın sonunda altın, küresel resmi rezervlerin yüzde 20’sini oluşturdu. Euronun payı ise yüzde 16’da kaldı. Raporda, doların ise yüzde 46 ile rezerv para birimleri arasında ilk sıradaki yerini koruduğu belirtildi.
ECB verilerine göre, merkez bankalarının toplam altın varlıkları 36 bin tona ulaşarak, Bretton Woods sisteminin sürdüğü 1965 yılında kaydedilen 38 bin tonluk rekor seviyeye yaklaştı. Altının bu hızlı yükselişinde, son bir yılda yaşanan yaklaşık yüzde 30’luk fiyat artışı belirleyici oldu.
ECB Başkanı Christine Lagarde, rapora ilişkin değerlendirmesinde, bazı ülkelerin geleneksel sınır ötesi ödeme sistemlerine alternatif arayışını hızlandırdığına ve altının bu süreçte jeopolitik belirsizliklere karşı bir güvenli liman olarak öne çıktığına dikkat çekti.
Lagarde, “Özellikle Ukrayna’nın işgalinden bu yana, küresel ticarette kullanılan para birimlerinde değişim gözlemleniyor. Bu durum, jeopolitik hizalanmalarla da bağlantılı” ifadelerini kullandı.
Raporda, altın alımlarının Batılı ülkelerin uyguladığı finansal yaptırımlara karşı koruyucu bir araç olarak değerlendirildiği vurgulanırken, Çin ve Rusya’nın son üç yılda en fazla altın biriktiren ülkeler arasında öne çıktığı kaydedildi.
Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine göre, 2001 yılında yüzde 73 olan doların rezervlerdeki payı zamanla azalsa da, halen küresel düzeyde en çok tercih edilen rezerv para birimi olmayı sürdürüyor. Dünya Altın Konseyi’nin 2024 raporunda ise Hindistan, Çin, Türkiye ve Polonya merkez bankalarının geçtiğimiz yıl en büyük altın alıcıları arasında yer aldığına dikkat çekildi.
ECB, Euronun uluslararası konumunun küresel siyasi ve ekonomik değişimlerden etkilendiğini belirterek, Avrupa finans ve sermaye piyasalarının daha fazla entegrasyonuna ihtiyaç duyulduğunun altını çizdi.
