Hamide HANGÜL
Yıkıcı depremlerin üzerinden iki yıl geçti. Kadınların yeniden ayağa kalkmak için gösterdikleri emek ve kararlılık ise yıkıntılar arasından yeni girişimciler çıkardı.
Deprem bölgesinde çok sayıda proje geliştirdiklerini ve yürüttükleri çalışmaların kadınların ekonomik ve sosyal hayata dönüşünde belirleyici rol oynadığına işaret eden Sektörel Dernekler Federasyonu (SEDEFED) Başkanı Emine Erdem, “Kriz anlarında, özellikle kadınların dayanıklılığı, yeniden başlama gücü, toplumları ayağa kaldıran en önemli unsurlardan biri.
Deprem sonrası yaraları birlikte sarmak için işbirliklerine çok önem verdik. Bu sayede kadınların yeniden üretim ve ticarete katılımı sağlandı” dedi. Erdem, kadın istihdamı, reel sektör ve terörün sona erdirilmesi için atılan adımların bölgeye etkisini DÜNYA’ya değerlendirdi.
“Yüzlerce kadın üretime katıldı”
Deprem bölgesinde “kadınların güçlenmesine destek” projesine de işaret eden Erdem, “Adana, Gaziantep, Kahramanmaraş, Hatay ve Şanlıurfa gibi depremden doğrudan etkilenen illerde, 100 kadın girişimciye ulaşarak temiz enerji çözümleri geliştirmeleri için destek sunduk.
Aynı şekilde, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığını üstlendiğim TÜRKONFED’de kadın girişimcilerin en temel ihtiyacı olan ekipman, üretim alanı ve finansmana erişim konularında çözüm odaklı çalıştık. Tekstil ve gıda sektörlerinde kooperatifleşme süreçlerini destekleyerek yüzlerce kadının üretime katılmasına olanak sağladık” dedi.
“Küresel ekonomiye 28 trilyon dolar eklenir”
Kadın işgücüne de değinen Erdem, McKinsey Global Institute’un verilerine göre, kadınların iş gücüne katılım oranı erkeklerle eşit seviyeye geldiğinde, dünya ekonomisinin 2030’a kadar yüzde 26 büyüyebileceğine işaret ederek, “Bu, küresel GSYH’ye 28 trilyon dolar eklenmesi demek. Kadınların ekonomiye katılımı sadece bir kalkınma meselesi değil, toplumsal adalet ve refahın inşası için temel bir koşul” dedi.
Halen yaklaşık 10 milyon kadının evde, görünmeyen ancak son derece değerli bir emek ürettiğine işaret eden Erdem, sözlerini şöyle sürdürdü: “Her şeyden önce, Ataerkil kültürün, kadının işi olarak gördüğü sorumluluklarını hafifletmeden kadının iş gücüne kalıcı katılımını sağlayamayız. Bu da kapsamlı bir fırsat eşitliği seferberliğiyle mümkün. Öncelikle çocuk ve yaşlı bakım hizmetlerinin ekonomik olarak erişilebilir ve yaygın olması şart. Kurumlarda süt odaları gibi kadın dostu uygulamalar yaygınlaşmalı, anneler için esnek çalışma modelleri sunulmalı. Eşit işe eşit ücret ilkesi sahiplenilmeli.”
Barış için atılan her adım tarihi bir fırsat
Erdem, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına adım atılan bugünlerde, barışın, güven ortamının ve toplumsal huzurun güçlenmesine yönelik atılan her adımın, tarihî bir fırsat olduğuna vurgu yaptı.
Terörün sona erdirilmesi için atılan adımların bölgeye etkilerine yönelik sorumuz üzerine Erdem, şu değerlendirmelerde bulundu: “Doğu ve Güneydoğu’da terörün sona ermesiyle sağlanacak huzur ve güven ortamı, bölgeye yapılacak yatırımların artmasına, üretimin, girişimciliğin ve istihdamın güçlenmesine zemin hazırlayacağını umuyorum.
Ancak bunun için kamunun bölgeye yapılacak yatırımları teşvik edecek uygulamalar yapması gerekiyor. Kapsayıcı kalkınma politikalarıyla, bölgenin tüm potansiyelini ortaya çıkararak, daha adil, barışçıl ve sürdürülebilir bir gelecek inşa edebiliriz.”
“İş dünyası halen temkinli”
2025’in ikinci yarısına doğru ilerlerken iş dünyasının halen temkinli olduğuna işaret eden Erdem, “Pek çok firma, mevcut kapasitelerini mümkün olduğunca verimli kullanmaya çalışıyor. Dijital dönüşüm ve yeşil dönüşüm yatırımlarının desteklenmesi, ekonomik büyümenin temel taşları arasında. Bugün birçok işletme finansal kısıtlar nedeniyle bu yatırımları ertelemek zorunda kalıyor” dedi.
Kronik kur yüksekliği ve ithalat bağımlılığının, firmaların maliyet enflasyonunu artırdığına işaret eden Erdem, enerji ve hammadde fiyatlarındaki artışlarla birlikte finansman zorluklarını derinleştirdiğine işaret ederek, şöyle devam etti: “Döviz kurlarındaki dalgalanmalar, ihracatçılarımızın risk almasını zorlaştırıyor; dolayısıyla dış pazarlardaki rekabet gücü olumsuz etkileniyor. Bu noktada, ihracatçıları destekleyecek kur garantileri gibi uygulamaların geliştirilmesi büyük önem taşıyor.”
“İşletmeler işçi azaltma gibi zor kararlar alabiliyor”
Yüksek faiz oranları ve daralan kredi imkanlarının ise firmaların yatırım yapma isteğini ciddi şekilde azalttığına işaret eden Emine Erdem, “Yatırımların durmasıyla, birçok sektörde üretim kapasitesinde daralmalar yaşanıyor. İşletmeler, maliyetleri kısmak için personel sayısını azaltmak gibi zor kararlar alabiliyorlar.
Özellikle KOBİ’ler, azalan siparişler ve artan girdi maliyetlerinin baskısıyla bu süreci daha da derinden hissediyor. Üretim ve hizmet sektörlerinde kapasite düşüşleri gözlenirken, firmalar uzun vadeli büyüme hedeflerinden ziyade mevcut hacimlerini korumaya odaklanmış durumda. İşletmeler, zarar etmemek için temkinli davranıyor ve büyüme yerine hayatta kalmaya öncelik veriyorlar” değerlendirmesinde bulundu.