Ece CEYHUN
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Biz zorlu bir küresel atmosferde, son iki yıldır güçlü bir program uyguluyoruz. Üstelik bu program, yaşanan tüm iç ve dış şoklara karşı dayanıklılığını da kanıtladı. Bugün artık en zorlu dönemi geride bıraktık. Finansmana erişimin kalıcı çözümü dezenflasyonun başarılmasından geçiyor.
Fiyat istikrarı yolunda önemli bir mesafe kat ettik. Çünkü biliyoruz ki, kalıcı fiyat istikarı sağlanmadan, sanayicimizin arzuladığı nitelikli, sürdürülebilir ve rekabetçi üretimi gerçekleştirmemiz mümkün değildir. Uyguladığımız program; yatırıma, üretime, istihdama ve ihracata yönelen tüm kesimlere güçlü destekler sunuyor. Kim üretiyor, kim yatırım yapıyor, kim istihdam sağlıyorsa biz onun yanındayız. Çünkü biz Türkiye’nin potansiyeline yürekten inanıyoruz” dedi.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile iş dünyasının finansman sorunlarını, küresel gelişmeleri, Trump’ın ABD Başkanı seçilmesiyle birlikte dünya ticaretinde yaşanan gelişmeleri, terörsüz Türkiye hedefini ve en önemlisi enflasyon ve büyüme bağlamında Türkiye’nin uyguladığı programı merkeze aldığımız görüşmemizin hiç şüphesiz bize düşen ana mesajı ‘istikamet tam yol ileri’ oldu. Bakan Mehmet Şimşek, Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir yüksek büyümenin temellerinin güçlendiği bir döneme girdiğine işaret ederek, “Uyguladığımız programın en temel önceliği kalıcı fiyat istikrarını sağlamaktır.
Çünkü fiyat istikrarı, sağlıklı bir ekonominin ön koşuludur” dedi ve ekledi: “Dezenflasyon süreci, öngördüğümüz gibi, bir yıldır kesintisiz şekilde devam ediyor. Mayıs ayında yıllık enflasyon, beklentilerin altında gerileyerek %35,4 ile Kasım 2021’den bu yana en düşük seviyesine indi. Bu performans, enflasyonda son 1 yılda toplam 40 puanlık bir düşüş anlamına geliyor. Mal enflasyonu %28,7 ile son 3,5 yılın en düşük düzeyine gerilerken, hizmet enflasyonu da %51,2 ile son 35 ayın en düşük noktasına ulaştı. Özellikle hizmet sektöründeki bu iyileşme, fiyat ataletinin kırılması açısından son derece önemli bir gelişme.”
Enflasyon yıl sonunda TCMB tahmin aralığında kalacak
Şimşek, sıkı finansal koşullar ve küresel gelişmelerin etkisiyle zayıflayan talep, emtia fiyatlarındaki ılımlı seyir, kurdaki istikrar ve hizmet fiyatlarındaki katılıkların azalması olmak üzere 3 temel faktörün enflasyondaki düşüşü önümüzdeki dönemde de destekleyeceğini anlatarak, “Yıl sonunda enflasyonun Merkez Bankası’nın tahmin aralığında kalmasını öngörüyoruz.
Enflasyondaki düşüşle birlikte reel sektör, uygun maliyetle uzun vadeli finansmana daha kolay erişebilecek. Bu gelişme; yatırımları, üretimi ve istihdamı destekleyerek ekonomideki dinamizmi güçlendirecek. Vatandaşlarımız için düşük enflasyon ortamı; alım gücünün artması, tasarrufların değerini koruması ve başta konut olmak üzere temel ihtiyaçlara erişimin kolaylaşması anlamına geliyor.
Enflasyonla mücadelede elde ettiğimiz somut ilerleme, aynı zamanda ülkemize duyulan güveni de artırıyor. Artan öngörülebilirlik ve sağlanan finansal istikrar sayesinde Türkiye, doğrudan yabancı yatırımlar açısından çok daha cazip ve güvenilir bir yatırım merkezi haline gelecek” açıklamasını yaptı.
Türkiye bir dezenflasyon programı uygularken yılın ilk çeyrek büyüme rakamları da açıklandı. Yılın ilk çeyreğinde ekonomi ılımlı bir şekilde yüzde 2 büyürken Şimşek, önümüzdeki döneme ilişkin beklentilerini şöyle aktardı: “İkinci çeyrekte, küresel belirsizlikler ve yurt içindeki sıkı finansal koşulların etkisiyle ekonomik aktivitede bir miktar ivme kaybı yaşanması muhtemel.
Ancak, küresel ticarette korumacı eğilimlerin yavaşlaması, dış talep üzerindeki baskıyı kısmen hafifletebilir. Yıl genelinde ise, büyük ölçüde dış konjonktüre bağlı olarak, Orta Vadeli Program (OVP) hedefimizin bir miktar altında bir büyüme oranı ile karşılaşabiliriz.”
Şimşek tam bu nokta da “Özellikle vurgulamak isterim ki; dezenflasyonu sağlarken büyümeden kesinlikle taviz vermiyoruz” diyerek bir örnekle geçmiş dönemi de şöyle analiz etti: “Uyguladığımız politikalar, enflasyonu düşürürken, ekonomide dayanıklılığı tesis etmeyi amaçlıyor.
Kısa vadede büyümede geçici bir yavaşlama olsa da; orta ve uzun vadede, enflasyon ile büyüme arasında bir ödünleşim olmadığını, aksine fiyat istikrarının sürdürülebilir yüksek büyümenin temelini oluşturduğunu net biçimde görüyoruz. Örneğin; 1993-2002 döneminde ortalama enflasyon yüzde 71,8 iken, büyüme sadece yüzde 3,1 düzeyindeydi.
2003-2012 döneminde ise enflasyon tek haneye düşerek ortalama yüzde 9,3 oldu; buna karşılık büyüme yüzde 5,7’ye yükseldi. 2013-2024 döneminde ise ortalama enflasyon yüzde 25,1’e yükselirken, büyüme oranı yüzde 5,1’e geriledi. Dolayısıyla hedefimiz nettir: 2003- 2012 döneminde başardığımız gibi, kalıcı fiyat istikrarı ile sürdürülebilir yüksek bir büyüme patikasına yeniden ulaşacağız.”
“İçinde bulunduğumuz konjonktür çok zorlu”
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, dünya ekonomisine ilişkin değerlendirmelerde bulunurken, “Küresel ekonomi ve özellikle de Türkiye’nin ana ihracat pazarları zorlu bir dönemden geçiyor. Küresel kriz sonrası dönemde ortalama yüzde 1,7 büyüyen AB ekonomisi son 2 yılda sadece ortalama yüzde 0,8 büyüdü.
Dünya genelinde belirgin bir sektörel ayrışma yaşanıyor. Özellikle imalat sanayi, hizmet sektörüne kıyasla ciddi şekilde geride kalıyor. Küresel imalat PMI verileri durgunluğa işaret ediyor. Bu küresel çerçeveyi özellikle vurgulamak istedim; çünkü içinde bulunduğumuz koşulları doğru değerlendirebilmenin yolu, küresel konjonktürü bütüncül bir bakışla analiz etmekten geçiyor” ifadelerini kullandı.
“Finansa ulaşmanın çözümü dezenflasyonu başarmak”
“İşte biz böylesine zorlu bir küresel atmosferde, son iki yıldır güçlü bir program uyguluyoruz. Üstelik bu program, yaşanan tüm iç ve dış şoklara karşı dayanıklılığını da kanıtladı” vurgusunu yapan Bakan Şimşek, “Bugün artık en zorlu dönemi geride bıraktık. Finansmana erişimin kalıcı çözümü dezenflasyonun başarılmasından geçiyor.
Fiyat istikrarı yolunda önemli bir mesafe kat ettik. Çünkü biliyoruz ki, kalıcı fiyat istikarı sağlanmadan, sanayicimizin arzuladığı nitelikli, sürdürülebilir ve rekabetçi üretimi gerçekleştirmemiz mümkün değildir. Uyguladığımız program; yatırıma, üretime, istihdama ve ihracata yönelen tüm kesimlere güçlü destekler sunuyor. Kim üretiyor, kim yatırım yapıyor, kim istihdam sağlıyorsa biz onun yanındayız. Çünkü biz Türkiye’nin potansiyeline yürekten inanıyoruz” dedi.
Geleceğimiz için bu programa sahip çıkmak hepimizin sorumluluğudur
Türkiye bir dezenflasyon programı uyguluyor. Bu dönemde dezenformasyon çabaları da oldukça yüksek.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Programa yönelik bu çabalar yalnızca bir tartışma zemini yaratmakla kalmıyor aynı zamanda programın başarısını, ülkemizin ekonomik istikrarını ve toplumsal refahını da geciktirme riski taşıyor. Bu nedenle, ülkemizin ortak geleceği için bu programa sahip çıkmak hepimizin sorumluluğudur. Bu program sayesinde pek çok riske karşı güçlü ve etkili çözümler üretmiş durumdayız. Elbette kısa vadede bazı sıkıntılar yaşanabilir ve bu olağandır.
Ancak şundan eminiz: Türkiye ekonomisi bu geçici zorlukları aşacak güç, direnç ve kapasiteye fazlasıyla sahiptir. Çünkü bu program yalnızca bir ekonomik düzenleme değil; Türkiye’nin daha güçlü, daha öngörülebilir ve daha adil bir geleceğe yürüyüşünün temel aracıdır. Bu hedefe de ancak hep birlikte, ortak akıl, toplumsal dayanışma ve sağduyu ile ulaşabiliriz” diye konuştu.
2026 refahın daha çok hissedildiği güvenin pekiştiği bir yıl olacak
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, program ile şimdiye kadar dış kırılganlıkların azaldığı, şoklara karşı direncin arttığı ve makro-finansal istikrarın güçlendiğine işaret ederek, “Artık, kısa vadeli dalgalanmaların ötesine geçen, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyümenin temellerini inşa ediyoruz. Ayrıca küresel yapısal sorunlara karşı da önemli avantajlarımız var.
Bu nedenle, önümüzdeki döneme dair iyimser olmak için güçlü gerekçelere sahibiz. İçinde bulunduğumuz süreci sadece riskleri yönetmek için değil, ekonomimizi daha rekabetçi kılacak yapısal dönüşümleri hayata geçirmek için önemli bir fırsat olarak görüyoruz. 2026 yılı refahın daha çok hissedildiği, fırsatların genişlediği ve ekonomik güvenin pekiştiği bir yıl olacak” dedi. Şimşek, 2026 yılına ilişkin beklentilerini anlatırken 6 ana başlıkta rahatlamanın hissedileceğini aktardı.
Bu başlıkları şöyle sıraladı:
-Vatandaşlarımızın alım gücü artacak,
-Finansmana erişim kolaylaşacak,
-Reel sektör üzerindeki belirsizlikler azalacak,
-Piyasalarda öngörülebilirlik güçlenecek,
-İstihdam ve gelir artışı ivme kazanacak,
-Uyguladığımız reformlar somut sonuçlar vermeye başlayacak.
Konjonktüre göre yeni destek paketleri yolda
Bakan Şimşek ile iş dünyasının finansman sorununu konuşurken şu bilgileri verdi: “Finansmana erişimde geçici bir sıkılık var. Ancak esnafımız, üreticimiz ve ihracatçımız, TL kredi büyüme sınırının dışındadır. Ayrıca çiftçimizin ve esnafımızın kullandığı kredinin finansman maliyetinin önemli bir kısmını devlet olarak biz karşılıyoruz.
Çiftçimizin kullandığı kredilerdeki her 10 liralık maliyetin 7 lirasını, esnaf ve ihracatçılarımızın kredilerinde ise her 10 liralık maliyetin 5 lirasını biz karşılıyoruz. İhracatçılarımıza sağladığımız destekler tarihî seviyelere ulaştı. Reeskont kredilerinin günlük limitini 13 kat artırdık. Eximbank’ın sermayesini 4 katına çıkardık. Sadece geçen yıl 18 bin ihracatçımıza 49 milyar dolar finansman sağladık, bu firmaların %83’ü KOBİ’ydi. 2025 hedefimiz 52 milyar dolar. Sadece yılın ilk dört ayında 15,7 milyar dolar kredi kullandırdık.
Teminat sorunlarına da yapısal çözümler ürettik. Artık teminat olarak yalnızca banka teminat mektupları değil; kefalet kuruluşları, gayrimenkul ipoteği, şahıs ve firma kefaletleri ile açık krediler de kabul ediliyor. KOBİ’lerimizi de desteklemeye devam ediyoruz. Şu an 15 farklı Hazine destekli kefalet paketi yürürlükte ve toplam 114 milyar TL’lik finansman imkânı sağlanıyor. Mart ayında bunun 50 milyar TL’sini devreye aldık, özellikle ihracatçı KOBİ’lere yönlendirdik. Geçtiğimiz haftalarda da imalatçı KOBİ’lerimiz için 30 milyar TL’lik yeni bir paket açıkladık.
Bu kaynaklar tüm KOBİ’lerimizin yatırım ve işletme harcamaları için hazır. Ekonomik konjonktür ve sektörlerin ihtiyaçlarına göre yeni destek paketlerini de hızla devreye alacağız. Önceliğimizi ve enerjimizi, ülkemizin kapasite açığı olan sektörlerde üretime odaklandırmak durumundayız. Bu kapsamda, YTAK, Hit-30 ve yeni nesil yatırım teşvikleriyle, üretmek isteyen herkesin yanında olmaya kararlılıkla devam edeceğiz.”
473 bin mükellef ilk kez beyanname verdi, toplam beyanname 5 milyonu aştı
Bakanlığın kayıt dışı ile mücadelesi de sürerken izaha davet mekanizması etkin bir şekilde kullanılıyor. Bakan Mehmet Şimşek, gelinen noktayı “Artık uygulama safhasındayız ve somut sonuç almaya başladık” sözleriyle özetlerken, sistemin çalışma biçimini beyan ve bildirimlerin yanı sıra, diğer kamu kurumları ve finans kuruluşlarından elde edilen verilerle oluşturulan veri tabanını çapraz kontroller ve yapay zekâ destekli ileri analiz teknikleriyle çalıştırdıklarını anlattı.
Denetimlerde özellikle; büyük mükelleflere, geliri yüksek ama beyanı düşük olanlara, banka hesap hareketleri ve IBAN yoluyla tahsilatlara ve yüksek olduğu hizmet sektörleri mercek altına alınıyor. Şimşek’in verdiği bilgiye göre, 2024’te 1 milyon 125 bin, 2025’in ilk 5 ayında ise 654 bin 553 denetim gerçekleştirildi. Yasal düzenlemeyle birlikte hasılat tespiti uygulamasına da geçildi ve 2025’in ilk 5 ayında bu kapsamda 121 bin hasılat tespit denetimi yapıldı. Buna göre 2025’te verilen kira, ücret, menkul sermaye iradı ve diğer kazançlara ilişkin beyanname sayısı 2 milyon 248 bine ulaştı. Bu sayı geçen yıl 1 milyon 811 bindi.
473 bin mükellef bu yıl ilk kez beyanname verdi. Beyanname sayısında yüzde 24 artış yaşanırken, 857,6 milyar TL matrah ve 267,3 milyar TL vergi beyan edildi. Ticari, zirai ve serbest meslek kazancı yönünden ise 2 milyon 747 bin beyanname verildi. Böylece, toplam beyanname sayısı 5 milyonu aştı. Şimşek,“Bizim maksadımız daha çok ceza kesmek değil; vergi bilincini yerleştirmek ve gönüllü uyumu teşvik etmek” açıklamasında bulundu.
KKM süreci istikrarsızlığa yol açmadan yönetildi
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Kur Korumalı Mevduat’tan (KKM) çıkışın 93 haftadır kesintisiz şekilde devam ettiğine işaret ederek, “Bu sayede Türkiye, önemli bir koşullu yükümlülükten kalıcı biçimde kurtulma aşamasına geldi. Bu süreci son derece titiz ve dengeli bir şekilde yönettik, piyasada istikrarsızlığa yol açmadan başarılı bir çıkış sağladık.
Üstelik bu çıkış, monetizasyon üzerinden enflasyon riskini de ortadan kaldırarak makroekonomik istikrarımıza katkı sundu. Ağustos 2023 itibari ile 3,4 trilyon TL’ye ulaşan KKM stoku bugün itibari ile 576,2 milyar TL’ye gerilemiş durumdadır. Aynı dönemde KKM’nin toplam mevduat içindeki payı da yüzde 26,2’den yüzde 2,6’ya düştü.
Bu dönüşümü gerçekleştirilirken, Merkez Bankası rezervlerini de güçlendirdik. Son iki yılda brüt rezervler yaklaşık 55 milyar dolar artarak 153,2 milyar dolara ulaştı. Program sayesinde Türk lirası varlıklara olan güven yeniden artarken, dolarizasyon eğilimi de tersine döndü. Ağustos 2023’e kıyasla TL mevduatın toplam mevduattaki payı 27,1 puan artarak yüzde 58,7’ye yükseldi. Bu sayede kalıcı bir finansal istikrar zemini oluşturma noktasında da önemli bir yol kat ettik” şeklinde konuştu.
3 yılda 41 milyar dolarlık proje finansmanı sağlanacak
Türkiye’nin risk primi 2023 yılı mayıs ayına göre 380 puan düşerken yurtdışından bankaların ve özel sektörün sağladığı kaynaklarda arttı. Mehmet Şimşek, 2023 yılı Ocak–Mayıs döneminde bankaların yüzde 97 ve özel sektörün 70 seviyelerinde olan dış borç çevirme oranlarının, Haziran 2023-Mart 2025 döneminde bankalar için yüzde 163, özel sektör için yüzde 135 seviyelerine yükseldiğini hatırlatarak, “Bankaların ve reel sektörün daha uzun vadeli ve daha düşük maliyetli dış finansmana erişim sağlaması, yatırım, üretim ve ihracat kapasitemizi destekleyecek önemli bir gelişmedir.
Programa duyulan güven, sadece piyasa finansmanı alanında değil, kalkınma finansmanı cephesinde de kendini gösterdi. Türkiye, çok taraflı kalkınma bankalarıyla etkin iş birliği yürüten ülkeler arasında ön sıralarda yer alıyor. Önümüzdeki 3 yıllık dönemde yaklaşık 41 milyar dolarlık uzun vadeli ve düşük maliyetli proje finansmanı sağlamayı öngörüyoruz. Bu kaynaklar; yeşil ve dijital dönüşüm, afetlere dayanıklı altyapı, sürdürülebilir şehircilik ve kapsayıcı büyümeyi destekleyen kalkınma projeleri için kullanılacak” açıklamasını yaptı.
Türkiye’nin büyüme motorları…
Bakan Şimşek, terörsüz Türkiye konusunu konuşurken, “Yaklaşık yarım asırdır süren PKK terörüyle mücadelemizin, doğrudan ve dolaylı maliyetleri dikkate alındığında, ülkemize toplam faturası akademik çalışmalara göre yaklaşık 1,8 trilyon dolara ulaşmış durumdadır. Bugün geldiğimiz noktada, terörün sona ermesiyle birlikte artık bu kaynaklar çok daha üretken ve kalkınma odaklı alanlara yönlendirilebilecektir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimiz stratejik kalkınma üslerine dönüşebilecektir. Bu bölgeler; genç ve dinamik nüfusları, zengin yer altı kaynakları, uygun maliyetli yatırım alanları ve yüksek üretim potansiyelleriyle Türkiye’nin yeni büyüme motorları haline gelmeye adaydır” yorumunu yaptı.
Cari açık vermeden büyümenin eşiğindeğiz
Programın en önemli kazanımlarından birisi de cari açığın belirgin şekilde gerilemesidir. Mayıs 2023’te 55 milyar dolar olan yıllıklandırılmış cari açık, Mart 2025 itibarıyla 12,6 milyar dolara düştü. Temmuz 2024’ten bu yana altın hariç cari fazla veriyoruz. Yani, ılımlı bir büyüme ortamında artık cari açık vermeden büyüyebileceğimiz bir eşiğe yaklaştık.
Bu gelişme, dış finansman ihtiyacımızın düşmesine ve dolayısıyla dış kırılganlıklarımızın sınırlanmasına doğrudan katkı sağlıyor. Düşük dış finansman ihtiyacı, aynı zamanda rezerv birikimi ve ülke risk primindeki gerileme açısından da olumlu bir görünüm sunuyor. 2025 yılı genelinde, ana ihracat pazarlarımızda büyümenin sınırlı seyredeceğini öngörüyoruz. Ancak; düşük emtia fiyatları ve ılımlı iç talep sayesinde cari açığın milli gelire oran olarak OVP tahmini olan yüzde 2’nin altında gerçekleşmesini bekliyoruz.
Nüfus yaşlanıyor ama fırsat penceresi var
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Dünyada yaşlı nüfus hızla artıyor. 65 yaş üstü nüfusun toplam nüfus içindeki oranının yüzde 5’ten yüzde 10’a çıkması 70 yıldan uzun sürdü. Bu oranın yüzde 15’e çıkması sadece 25 yıl alacak gibi. Türkiye’de de nüfus yaşlanmaya başladı. Ancak, önümüzde en az 15-20 yıllık bir fırsat penceresi olduğunu düşünüyoruz. Kadınların işgücüne katılım oranı düşük, bunu artırarak demografik dönüşümün getirdiği riskleri çok daha iyi yöneteceğiz” açıklamasını yaptı.