Hüseyin VATANSEVER
Hatırlayın Çanakkale Savaşını…Düşman kuvvetler yüksek ateş gücüne sahip devrinin en büyük donanmasına güveniyordu. Her türlü güçlüğe rağmen göğsünü siper eden Mehmetçik, bu hayasız akını durdurduğu gibi Çanakkale’nin geçilemeyeceğini tüm dünyaya öğretti. Üstelik bunu yaparken yokluğun pençesine düşmeye asla aldırış etmeden…
Osmanlı İmparatorluğu’nun üstüne 19’uncu yüzyılda çöken kara bulutlar 20’nci yüzyıla girerken de dağılmamıştı. Osmanlı önce 1825, sonra 1877-78 yıllarında Ruslar ile savaştı. Bu savaşlar Osmanlı’nın büyük kayıplara uğradığı yenilgilerle sonuçlanmıştı.
Derken Yunanistan, Sırbistan, Romanya ve Bulgaristan 19’uncu yüzyılda imparatorluktan ayrılarak bağımsızlıklarını ilân etmişlerdi. İtalyanlar ile 1911’de yapılan Trablusgarp Savaşı ve 1912-1913’te yaşanan Balkan Savaşları devleti yıpratmıştı. Toprak kayıpları devam ediyordu. Bununla birlikte öncesinde tanık olunmamış bir Cihan Harbi ufukta beliriyordu.
Biga Yarımadası ve Gelibolu Yarımadası üzerinde bir şehir olan Çanakkale, Asya ile Avrupa kıtalarını ayıran boğazı ile stratejik önem taşıyor. İstanbul ve Boğaziçi ile birlikte düşünüldüğünde stratejik önemi daha da artıyor.
Çanakkale Boğazı şehri ikiye bölmekle kalmıyor; Karadeniz, Marmara ve Ege Denizi’ni birbirine bağlıyor. I. Dünya Savaşı’nda İngiltere, Fransa ve Rusya’nın başını çektiği İtilaf Devletleri için ise bu deniz rotası hayati önem taşıyordu. İngiltere ve Fransa bu yolu kullanarak müttefikleri Rusya’ya destek verebilecekleri güzergâhı oluşturma düşüncesiyle gözlerini Çanakkale’ye dikmişti.
Çanakkale’den geçecek Müttefik Kuvvetler donanmasının asıl hedefi İstanbul’du. Bu iki boğazda kurulacak hakimiyet, İtilaf Devletlerine savaşın doğuya ilerlemesini önleme ve kıta Avrupası’ndaki cephelere odaklanma fırsatı sağlayacaktı. Böylece Avusturya-Macaristan ve Almanya yenilecekti. Ayrıca bu ulaşım rotasının açılmasıyla Rus Çarlığı’nda durma noktasına gelen ticareti canlandırmak da amaçlanıyordu.
Dünyayı saran savaş gözünü memleketin kalbine dikti
Bu durumda Çanakkale cephesi, Osmanlı Devleti için varlık meselesi halini almıştı. Her ne kadar Almanlar ile müttefik olsak da kaybedecek şeyi olan asıl taraf Osmanlı Devleti idi. Çünkü Çanakkale geçilirse devlet elden gidecek, bağımsızlık bir hayalden ibaret kalacaktı.
İtilaf Devletleri, savaş boyunca yaklaşık 560 bin asker ve 248 savaş gemisi bulunan bir donanmayı Çanakkale’ye getirmişti. İtilaf Devletleri, kendi ülkelerinden gelen birliklerin yanı sıra Avustralya, Yeni Zelanda, Hindistan, Nepal’in beraberinde Afrika’daki sömürgelerden getirdikleri askerler ile büyük bir ordu kurmuştu.
Osmanlı Devleti müttefiki Almanya ile birlikte kendi vatandaşları ve gönüllülerden oluşan, ağırlıklı olarak anavatanı savunan Türklerden oluşan daha mütevazı bir orduya sahipti. Donanmasında ise 59 parça savaş gemisi bulunuyordu ki, bu donanma düşman kuvvetlerininkine göre daha zayıf gemilerden oluşuyordu.
Galibiyeti mutlak gören emperyalistler Çanakkale’de ağır darbe aldı
Türk askeri tarihin çeşitli dönemlerinde kendisine denk bir orduyla karşılaştığında savaşı kazanması muhtemel görülen taraftı. O dönem hasta adam olarak görülen ve nasıl paylaşılacağının tartışıldığı dönemde ise böyle bir ateş çemberinden çıkmasına ihtimal verilmeyen taraftaydı.
Fakat ateş çemberini kıracak olan Mehmetçik, gerek Nusret’in döşediği mayınlarla boğazda gerek Seyit Onbaşı’nın Rumeli Mecidiye Tabyası’ndan ateşlediği toplarla Çanakkale’nin geçilmez olduğunun ilk işaretlerini vermişti. Ateş, barut dumanı, kurşun ve şarapnel parçalarının kan, can ve toprakla harman olduğu kara savaşlarında ise Mehmetçik, Mehmet Akif Ersoy’un da dediği gibi göğsünü siper etmiş ve bu hayasızca akını durdurmuştu.
Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Atatürk, böylesine üstün bir güce karşı koyarak adeta yeni bir Çanakkale Destanı yazan Mehmetçik için şu ifadeleri kullanmıştı: “Siperler arası 8 metre. Yani ölüm muhakkak. 3 dakika önce gelen bölüğün tamamı şehit olmuş. Yeni gelenler bunu biliyor ve bir 3 dakika sonra kendisinin de şehit olacağının farkında ilerliyor. Ama ne ilerleme! Bir an bile sarsılma, durma, geriye bakmak yok. Az sonra öleceğini bile bile gözünü kırpmadan şahadete gidiyor. İşte Çanakkale Savaşlarının zaferle sonuçlanmasını sağlayan şey milletimiz ve onun askerindeki bu yüce ruhtur.”
Devrin en güçlü donanmasını Mehmetçik karşıladı
Çanakkale Savaşı, 19 Şubat 1915 ile 18 Mart 1915 tarihleri arasında deniz savaşları, 25 Nisan 1915 – 9 Ocak 1916 tarihleri arasında ise Gelibolu Yarımadası’ndaki kara savaşları olarak iki aşamada gerçekleşti. Çanakkale Boğazı’na gelen 12 zırhlı savaş gemisi Boğazın Anadolu ve Rumeli yakalarındaki giriş istihkâmları bombardımana tabi tuttu.
25 Şubat’a kadar havaların kötü gitmesi sebebiyle saldırıya ara verildi. İtilaf Kuvvetleri, 25 Şubat-18 Mart arasında mayın tarama ve Boğazın orta bölümündeki seyyar ve sabit bataryaları susturmak için mücadele etti. Seddülbahir ve Kumkale’ye 4 Mart’ta birkaç yüz asker çıkarmayı da denediler. Bölgedeki topları tahrip etmeyi hedefleyen bu akın, karada bekleyen Türk askerince şiddetle karşılık gördü.
Çıkarma birlikleri ağır zayiat vererek gemilerine döndü. Özellikle Seddülbahir’e çıkan düşman askerlerini karşılayan Bigalı Mehmet Çavuş ve müfrezesi, savaşın başında Türk askerinin cesaret ve kahramanlığını gösterdi. Hatta halkın gurur duyduğu gözü pek, kahraman askerlerine hitaben kullandığı “Mehmetçik” kavramının elinde küreği ile savaşan ve müfrezesi ile düşman birliklerini püskürten Bigalı Mehmet Çavuş’tan ilham alarak doğduğu rivayet edilmektedir.
İtilaf Devletleri, deniz savaşında hezimet yaşadı
Düşman donanması 18 Mart 1915’te en güçlü saldırısını yaptı. Queen Elizabeth gibi devrinin en üstün gemilerin de bulunduğu 18 zırhlıda büyük çapta 316 top mevcuttu.
Bölgeyi savunan Osmanlı ordusunda ise kıymet ve kudretçe daha zayıf özelliklere sahip büyük çaplı sadece 73 top bulunuyordu. Yüzer kaleler ile sabit kalelerin savaşı olarak görülen Çanakkale Deniz Savaşı’nda askeri otoriteler yüzer kalelerin galibiyetini mutlak görüyordu. Düşman donanması Boğaz’a döşenen mayınlar nedeniyle ağır kayıplar verdi. İtilaf Devletleri donanması, en büyük yarayı Nusret Mayın Gemisi’nin döşediği 26 mayından almıştı. Düşmanın fark edemediği mayınlar düşmanın iki zırhlısını batırmıştı.
Savaşın sonunda düşman kuvvetleri üç zırhlı, küçük ve büyük yaklaşık 80 topu kaybetmişti. Bu zırhlılardan sadece Fransız Bouvet gemisi 600’ü aşkın mürettebatını kaybetmişti. Düşmanın beş zırhlısı ağır maddi zarar ve personel kaybıyla saf dışı kaldığı gibi diğer gemileri de az çok zarar gördü. Buna karşın Osmanlı ordusunun toplam 3 subay, 22 eri şehit düştü ve iki subay, 59 eri yaralandı. Sadece birkaç top kullanılamayacak derecede hasar gördü.
Çanakkale’de 18 Mart’ta kazanılan zafer, uzun yıllar boyunca savaşlarda alınan yenilgiler ve kayıpların ardından ordu ve milletin maneviyatını ve moralini yükseltti. Kendine olan güvenini yeniden kazanan Türk milleti, Çanakkale Deniz Zaferi’nin verdiği moralle hem Gelibolu’da yoğunlaşan Kara Savaşı’na daha yüksek ümit ve öz güven ile girmiş oldu.
Deniz savaşında bozguna uğrayan İtilaf Devletleri 25 Nisan 1915’te Gelibolu Yarımadası’nda kara çıkartması yaparak saldırıya devam etti. Toplamda üç defa kara çıkartması yapan İtilaf Devletleri, üçüncü yenilgi sonrasında 1916 yılının aralık ayında Gelibolu Yarımadası’nı terk etmek zorunda kaldı. Türk tarihine zorlu bir savaş olarak geçen Çanakkale Savaşı, Türk milletinin vatan savunmasındaki gücünü bir kere daha gösterdi ve kazandırdığı moral ile Türk Kurtuluş Savaşı’nda moral gücü yükselten bir hatıra oldu. Ayrıca savaş, Türk askerinin tecrübesini yükseltmiş, Türk ordusunun subay sınıfının kurmay seviyesinin üst kademede olduğunu göstermişti.
İtilaf devletlerinin son birliklerinin 9 Ocak 1916’da Seddülbahir’den çekilmesiyle Çanakkale Cephesi kapanmış oldu. Böylece I. Dünya Savaşı’nın gidişatı değişti ve İngiltere’de yönetim değişikliği yaşanırken Çarlık Rusyası’nın çöküş süreci hızlandı.
Çanakkale’de yaşananlar geleceği şekillendirdi
Dur yolcu! Bilmeden
gelip bastığın bu toprak,
bir devrinbattığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Necmettin Halil Onan’ın ‘Bir Yolcuya’ isimli şiirindeki bu dizeleri hatırlamayanımız hemen hemen yoktur. Dizelerdeki anlamın tam karşılığı olarak Çanakkale bir devrin battığı yerdir. Aynı zamanda yeni bir devrin başlangıcını da haber verir Çanakkale…
Yaşanan ağır kayıpların ardından Türk milleti, var gücüyle dünyanın dört bir yanından toparlanarak başına musallat edilmiş böyle bir orduya karşı koyarak henüz tükenmediğini ve kolay kolay yok edilemeyeceğini gösterdi. Ayrıca mücadele azmiyle Mehmetçik, gücün sadece sahip olunan mühimmat, top, tüfek, gemi gibi maddi unsurlardan ibaret olmadığını, manevi değerleri, vatan sevgisi ile kenetlenen bir milletin en büyük güç olduğunu dünyaya gösterdi.
57. Alay en büyük mucize idi
27.Alay’ın en sağdaki bölüğüne kumanda eden Mucip Bey, 25 Nisan 1915 tarihinde 57. Alay’ın yandan gördüğü taarruzunu şöyle tasvir ediyor: “En nihayetinde sağ gerimizden gözlerimizi yaşartan kıpraşmalar görünmeye başladı. Eğer bu devirde mucizeye inanmak lazım gelse, eh bu en büyük bir mucize idi. Artık kâbus veren manzara süngülerimizle yırtılıyordu. Bu ilerleyenleri ve onların başındaki şahsın muazzez hüviyetini bütün dünya öğrenecek ve tanıyacaktır.
Fakat biz ona daha şimdiden kelimenin tam manasıyla iman etmiş ve başlarımızı hürmet ve minnetle eğmiştik. Deha ve cesaretin ortaya çıkardığı bu zafer müjdeciler durmadan ilerliyor ve ilerliyorlardı. Biz bunları iştiyakla gördükçe hayat ve saadetle kavuşuyorduk. Gözlerimizi siliyor ve tekrar silip bunlara bakıyorduk. İhtiyar tarihinin ölmez sayfalarına Türk zaferini kanlarıyla yaza yaza ilerleyen bu kahramanlar, tahallükle beklediğimiz 57. Alay ve bu mucizeyi yaratan da 19. Fırka’nın Kahraman Kumandanı Atatürk idi…”
“Geriye ancak bir haberci gönderebilirsiniz”
Teğmen Mucip’in Defter’inden: “Yüzbaşım, Topçular Sırtı üzerinden iki yerinden yaralandı. Ayrılırken bölüğün emir ve komutasını bana bıraktı. O dakikadan itibaren 27. Alay’ın 2. Bölük kumandanı oldum. Artık ölmek ve öldürmek elle tutulacak kadar yakın… Tabur kumandanı her an biraz daha halsiz, dermansız düşmekteydi. Nihayet sargı yerine götürülmesi zaruri olduğunda, hiç unutmayacağım şu emri verdi: Size mümkün olduğu kadar süratle takviye göndermeye çalışacağım. Fakat hiçbir takviye almasınız da bulunduğunuz yerden katiyen geri çekilmeyeceksiniz. Geriye ancak bir haberci gönderebilirsiniz, o da hepinizin burada şerefle savaşarak şehit olduğunu bildirmek için.”