Bugün: Mart 18, 2025
Mart 18, 2025
9 dk. okuma

Çanakkale’de yazılan destan tarihin akışını değiştirdi

Hüseyin VATANSEVER

Hatırlayın Çanakkale Savaşını…Düşman kuvvetler yüksek ateş gücüne sahip devrinin en büyük donanmasına güveniyordu. Her türlü güçlüğe rağmen göğsünü siper eden Mehmetçik, bu hayasız akını durdurduğu gibi Çanakkale’nin geçilemeyeceğini tüm dünyaya öğretti. Üstelik bunu yaparken yokluğun pençesine düşmeye asla aldırış etmeden…

Osmanlı İmparatorlu­ğu’nun üstüne 19’uncu yüzyılda çöken kara bu­lutlar 20’nci yüzyıla girerken de dağılmamıştı. Osmanlı ön­ce 1825, sonra 1877-78 yılların­da Ruslar ile savaştı. Bu savaşlar Osmanlı’nın büyük kayıplara uğ­radığı yenilgilerle sonuçlanmış­tı.

Derken Yunanistan, Sırbistan, Romanya ve Bulgaristan 19’un­cu yüzyılda imparatorluktan ay­rılarak bağımsızlıklarını ilân et­mişlerdi. İtalyanlar ile 1911’de yapılan Trablusgarp Savaşı ve 1912-1913’te yaşanan Balkan Sa­vaşları devleti yıpratmıştı. Top­rak kayıpları devam ediyordu. Bununla birlikte öncesinde ta­nık olunmamış bir Cihan Harbi ufukta beliriyordu.

Biga Yarımadası ve Gelibo­lu Yarımadası üzerinde bir şehir olan Çanakkale, Asya ile Avrupa kıtalarını ayıran boğazı ile strate­jik önem taşıyor. İstanbul ve Bo­ğaziçi ile birlikte düşünüldüğün­de stratejik önemi daha da artıyor.

Çanakkale Boğazı şehri ikiye böl­mekle kalmıyor; Karadeniz, Mar­mara ve Ege Denizi’ni birbirine bağlıyor. I. Dünya Savaşı’nda İn­giltere, Fransa ve Rusya’nın başı­nı çektiği İtilaf Devletleri için ise bu deniz rotası hayati önem taşı­yordu. İngiltere ve Fransa bu yolu kullanarak müttefikleri Rusya’ya destek verebilecekleri güzergâhı oluşturma düşüncesiyle gözlerini Çanakkale’ye dikmişti.

Çanakka­le’den geçecek Müttefik Kuvvet­ler donanmasının asıl hedefi İs­tanbul’du. Bu iki boğazda kurula­cak hakimiyet, İtilaf Devletlerine savaşın doğuya ilerlemesini ön­leme ve kıta Avrupası’ndaki cep­helere odaklanma fırsatı sağla­yacaktı. Böylece Avusturya-Ma­caristan ve Almanya yenilecekti. Ayrıca bu ulaşım rotasının açıl­masıyla Rus Çarlığı’nda durma noktasına gelen ticareti canlan­dırmak da amaçlanıyordu.

Dünyayı saran savaş gözünü memleketin kalbine dikti

Bu durumda Çanakkale cep­hesi, Osmanlı Devleti için varlık meselesi halini almıştı. Her ne kadar Almanlar ile müttefik ol­sak da kaybedecek şeyi olan asıl taraf Osmanlı Devleti idi. Çünkü Çanakkale geçilirse devlet elden gidecek, bağımsızlık bir hayalden ibaret kalacaktı.

İtilaf Devletleri, savaş boyunca yaklaşık 560 bin asker ve 248 sa­vaş gemisi bulunan bir donanma­yı Çanakkale’ye getirmişti. İtilaf Devletleri, kendi ülkelerinden ge­len birliklerin yanı sıra Avustral­ya, Yeni Zelanda, Hindistan, Ne­pal’in beraberinde Afrika’daki sö­mürgelerden getirdikleri askerler ile büyük bir ordu kurmuştu.

Os­manlı Devleti müttefiki Alman­ya ile birlikte kendi vatandaşları ve gönüllülerden oluşan, ağırlıklı olarak anavatanı savunan Türk­lerden oluşan daha mütevazı bir orduya sahipti. Donanmasında ise 59 parça savaş gemisi bulu­nuyordu ki, bu donanma düşman kuvvetlerininkine göre daha zayıf gemilerden oluşuyordu.

Galibiyeti mutlak gören emperyalistler Çanakkale’de ağır darbe aldı

Türk askeri tarihin çeşitli dö­nemlerinde kendisine denk bir orduyla karşılaştığında savaşı kazanması muhtemel görülen ta­raftı. O dönem hasta adam olarak görülen ve nasıl paylaşılacağının tartışıldığı dönemde ise böyle bir ateş çemberinden çıkmasına ih­timal verilmeyen taraftaydı.

Fa­kat ateş çemberini kıracak olan Mehmetçik, gerek Nusret’in dö­şediği mayınlarla boğazda gerek Seyit Onbaşı’nın Rumeli Meci­diye Tabyası’ndan ateşlediği top­larla Çanakkale’nin geçilmez ol­duğunun ilk işaretlerini vermiş­ti. Ateş, barut dumanı, kurşun ve şarapnel parçalarının kan, can ve toprakla harman olduğu kara sa­vaşlarında ise Mehmetçik, Meh­met Akif Ersoy’un da dediği gibi göğsünü siper etmiş ve bu haya­sızca akını durdurmuştu.

Anafartalar Kahramanı Mus­tafa Kemal Atatürk, böylesine üs­tün bir güce karşı koyarak adeta yeni bir Çanakkale Destanı yazan Mehmetçik için şu ifadeleri kul­lanmıştı: “Siperler arası 8 met­re. Yani ölüm muhakkak. 3 dakika önce gelen bölüğün tamamı şehit olmuş. Yeni gelenler bunu biliyor ve bir 3 dakika sonra kendisinin de şehit olacağının farkında iler­liyor. Ama ne ilerleme! Bir an bile sarsılma, durma, geriye bakmak yok. Az sonra öleceğini bile bile gözünü kırpmadan şahadete gi­diyor. İşte Çanakkale Savaşları­nın zaferle sonuçlanmasını sağ­layan şey milletimiz ve onun as­kerindeki bu yüce ruhtur.”

Devrin en güçlü donanmasını Mehmetçik karşıladı

Çanakkale Savaşı, 19 Şubat 1915 ile 18 Mart 1915 tarihleri arasında deniz savaşları, 25 Ni­san 1915 – 9 Ocak 1916 tarihleri arasında ise Gelibolu Yarımada­sı’ndaki kara savaşları olarak iki aşamada gerçekleşti. Çanakkale Boğazı’na gelen 12 zırhlı savaş ge­misi Boğazın Anadolu ve Rume­li yakalarındaki giriş istihkâmla­rı bombardımana tabi tuttu.

25 Şubat’a kadar havaların kötü git­mesi sebebiyle saldırıya ara veril­di. İtilaf Kuvvetleri, 25 Şubat-18 Mart arasında mayın tarama ve Boğazın orta bölümündeki sey­yar ve sabit bataryaları sustur­mak için mücadele etti. Seddül­bahir ve Kumkale’ye 4 Mart’ta birkaç yüz asker çıkarmayı da denediler. Bölgedeki topları tah­rip etmeyi hedefleyen bu akın, karada bekleyen Türk askerin­ce şiddetle karşılık gördü.

Çıkar­ma birlikleri ağır zayiat vererek gemilerine döndü. Özellikle Sed­dülbahir’e çıkan düşman asker­lerini karşılayan Bigalı Mehmet Çavuş ve müfrezesi, savaşın ba­şında Türk askerinin cesaret ve kahramanlığını gösterdi. Hatta halkın gurur duyduğu gözü pek, kahraman askerlerine hitaben kullandığı “Mehmetçik” kavra­mının elinde küreği ile savaşan ve müfrezesi ile düşman birlik­lerini püskürten Bigalı Mehmet Çavuş’tan ilham alarak doğduğu rivayet edilmektedir.

İtilaf Devletleri, deniz savaşında hezimet yaşadı

Düşman donanması 18 Mart 1915’te en güçlü saldırısını yap­tı. Queen Elizabeth gibi devrinin en üstün gemilerin de bulundu­ğu 18 zırhlıda büyük çapta 316 top mevcuttu.

Bölgeyi savunan Os­manlı ordusunda ise kıymet ve kudretçe daha zayıf özelliklere sahip büyük çaplı sadece 73 top bulunuyordu. Yüzer kaleler ile sabit kalelerin savaşı olarak gö­rülen Çanakkale Deniz Savaşı’n­da askeri otoriteler yüzer kalele­rin galibiyetini mutlak görüyor­du. Düşman donanması Boğaz’a döşenen mayınlar nedeniyle ağır kayıplar verdi. İtilaf Devletleri donanması, en büyük yarayı Nus­ret Mayın Gemisi’nin döşediği 26 mayından almıştı. Düşmanın fark edemediği mayınlar düşma­nın iki zırhlısını batırmıştı.

Sava­şın sonunda düşman kuvvetleri üç zırhlı, küçük ve büyük yaklaşık 80 topu kaybetmişti. Bu zırhlılar­dan sadece Fransız Bouvet gemi­si 600’ü aşkın mürettebatını kay­betmişti. Düşmanın beş zırhlısı ağır maddi zarar ve personel kay­bıyla saf dışı kaldığı gibi diğer ge­mileri de az çok zarar gördü. Buna karşın Osmanlı ordusunun top­lam 3 subay, 22 eri şehit düştü ve iki subay, 59 eri yaralandı. Sadece birkaç top kullanılamayacak de­recede hasar gördü.

Çanakkale’de 18 Mart’ta kaza­nılan zafer, uzun yıllar boyunca savaşlarda alınan yenilgiler ve ka­yıpların ardından ordu ve milletin maneviyatını ve moralini yükselt­ti. Kendine olan güvenini yeniden kazanan Türk milleti, Çanakkale Deniz Zaferi’nin verdiği moralle hem Gelibolu’da yoğunlaşan Kara Savaşı’na daha yüksek ümit ve öz güven ile girmiş oldu.

Deniz savaşında bozguna uğ­rayan İtilaf Devletleri 25 Nisan 1915’te Gelibolu Yarımadası’nda kara çıkartması yaparak saldırıya devam etti. Toplamda üç defa ka­ra çıkartması yapan İtilaf Devlet­leri, üçüncü yenilgi sonrasında 1916 yılının aralık ayında Gelibo­lu Yarımadası’nı terk etmek zo­runda kaldı. Türk tarihine zorlu bir savaş olarak geçen Çanakka­le Savaşı, Türk milletinin vatan savunmasındaki gücünü bir ke­re daha gösterdi ve kazandırdığı moral ile Türk Kurtuluş Savaşı’n­da moral gücü yükselten bir ha­tıra oldu. Ayrıca savaş, Türk as­kerinin tecrübesini yükseltmiş, Türk ordusunun subay sınıfının kurmay seviyesinin üst kademe­de olduğunu göstermişti.

İtilaf devletlerinin son birlik­lerinin 9 Ocak 1916’da Seddülba­hir’den çekilmesiyle Çanakkale Cephesi kapanmış oldu. Böylece I. Dünya Savaşı’nın gidişatı de­ğişti ve İngiltere’de yönetim deği­şikliği yaşanırken Çarlık Rusya­sı’nın çöküş süreci hızlandı.

Çanakkale’de yaşananlar geleceği şekillendirdi

Dur yolcu! Bilmeden

gelip bastığın bu toprak,

bir devrinbattığı yerdir.

Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın

Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Necmettin Halil Onan’ın ‘Bir Yolcuya’ isimli şiirindeki bu dize­leri hatırlamayanımız hemen he­men yoktur. Dizelerdeki anlamın tam karşılığı olarak Çanakkale bir devrin battığı yerdir. Aynı zaman­da yeni bir devrin başlangıcını da haber verir Çanakkale…

Yaşanan ağır kayıpların ardından Türk milleti, var gücüyle dünyanın dört bir yanından toparlanarak başına musallat edilmiş böyle bir orduya karşı koyarak henüz tükenmedi­ğini ve kolay kolay yok edileme­yeceğini gösterdi. Ayrıca müca­dele azmiyle Mehmetçik, gücün sadece sahip olunan mühimmat, top, tüfek, gemi gibi maddi unsur­lardan ibaret olmadığını, manevi değerleri, vatan sevgisi ile kenet­lenen bir milletin en büyük güç ol­duğunu dünyaya gösterdi.

57. Alay en büyük mucize idi

27.Alay’ın en sağdaki bölüğüne kumanda eden Mucip Bey, 25 Nisan 1915 tarihinde 57. Alay’ın yandan gördüğü taarruzunu şöyle tasvir ediyor: “En nihayetinde sağ gerimizden gözlerimizi yaşartan kıpraşmalar görünmeye başladı. Eğer bu devirde mucizeye inanmak lazım gelse, eh bu en büyük bir mucize idi. Artık kâbus veren manzara süngülerimizle yırtılıyordu. Bu ilerleyenleri ve onların başındaki şahsın muazzez hüviyetini bütün dünya öğrenecek ve tanıyacaktır.

Fakat biz ona daha şimdiden kelimenin tam manasıyla iman etmiş ve başlarımızı hürmet ve minnetle eğmiştik. Deha ve cesaretin ortaya çıkardığı bu zafer müjdeciler durmadan ilerliyor ve ilerliyorlardı. Biz bunları iştiyakla gördükçe hayat ve saadetle kavuşuyorduk. Gözlerimizi siliyor ve tekrar silip bunlara bakıyorduk. İhtiyar tarihinin ölmez sayfalarına Türk zaferini kanlarıyla yaza yaza ilerleyen bu kahramanlar, tahallükle beklediğimiz 57. Alay ve bu mucizeyi yaratan da 19. Fırka’nın Kahraman Kumandanı Atatürk idi…”

“Geriye ancak bir haberci gönderebilirsiniz”

Teğmen Mucip’in Defter’inden: “Yüzbaşım, Topçular Sırtı üzerinden iki yerinden yaralandı. Ayrılırken bölüğün emir ve komutasını bana bıraktı. O dakikadan itibaren 27. Alay’ın 2. Bölük kumandanı oldum. Artık ölmek ve öldürmek elle tutulacak kadar yakın… Tabur kumandanı her an biraz daha halsiz, dermansız düşmekteydi. Nihayet sargı yerine götürülmesi zaruri olduğunda, hiç unutmayacağım şu emri verdi: Size mümkün olduğu kadar süratle takviye göndermeye çalışacağım. Fakat hiçbir takviye almasınız da bulunduğunuz yerden katiyen geri çekilmeyeceksiniz. Geriye ancak bir haberci gönderebilirsiniz, o da hepinizin burada şerefle savaşarak şehit olduğunu bildirmek için.”

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Önceki

Ecdad yadigarı tarihi yapılar onarımla ayağa kalkıyor

Sonraki

“Şimdi Dikkatli Olma Zamanı!”: İşte Altın Fiyatı İçin Beklenen Düzeyler

Son gönderi Blog

Don't Miss

Ecdad yadigarı tarihi yapılar onarımla ayağa kalkıyor

Ecdad yadigarı tarihi yapıları restorasyonla ayağa kaldıran kurumumuz, muharebelerde önemli

18 Mart, barışa kucak açanların zaferidir

Hayatını kaybeden düşman askerlerini vatan toprağında artık kendi evladı olarak