Özlem SARSIN
İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, ocak ayı meclis toplantısında yaptığı konuşmada, mevcut ekonomi politikalarında bazı alanlarda iyileştirme sağlanmış olsa da; artan maliyetler, nakit sıkıntısı ve kısıtlı finansman erişimi nedeniyle şirketlerin zorlandığını, öz sermayesi kısıtlı firmaların, bu koşullar altında daha da zor günler yaşayabileceğini ifade etti.
İçinde bulunduğumuz dönemde, karşılıksız çek oranlarının mevcut piyasa koşullarında ciddi şekilde arttığı, işletmelerde kapasite düşüşleri başladığı, bu gelişmelerin, üretim ve istihdamın artırılmasını engelleyen temel bir faktör olduğunu vurgulayan Özgener, artan maliyetler nedeniyle mevcut istihdamın korunmasının da giderek güçleştiğine dikkat çekti.
İç piyasadaki daralmanın kâr marjlarının azalmasına neden olduğunu ve bu durumun firmaların büyüme potansiyelini sınırlandırdığı değerlendirmesinde bulunan Özgener, “Dış ticaret işlemleri açısından ise; mevcut döviz kuru ihracatta kârlılığı düşürüyor, iş gücü maliyetleri ve diğer operasyonel giderler ise; şirketleri ek yük altına sokuyor. Nitelikli personel eksikliği ve tedarik zinciri aksaklıkları, üretim ve hizmet sektörlerinde sorunlara yol açıyor, nakit sıkıntısının piyasadaki genel hareketliliği de olumsuz etkileniyor” dedi.
“Hizmet sektöründe fiyat istikrarı sağlanmalı”
Türkiye’de hali hazırda kişi başına düşen gelir seviyesinde görülen 13 bin doların artması gerektiğini, bunun için orta gelir tuzağından çıkmaya aday bir ülke olarak toplumsal refahın arttırılmasına yönelik politikaların üretilmesi gerektiğine de değinen Özgener, “Bunu yaparken, ekonomide bugün yaşadığımız akut sorunların da mutlaka üstesinden gelmemiz gerekiyor. Bozulan fiyat istikrarının düzelmesi enflasyonun düşmesine ve makro ekonomik istikrarın sağlanmasına bağlı.
Özellikle hizmet sektörlerinde aynı hizmet için birbirinin iki üç katı değişen fiyatların piyasada oluştuğunu gözlemliyoruz. Bir örnek verecek olursak, TÜİK’in verilerine göre, son bir yılda fiyatı yüzde 153 artan konut sigortası kalemi olduğu gibi yüzde 7 artan ayakta sağlık hizmetleri kalemi de var. Bu artış eğiliminin devam etmesi ve hizmet enflasyonu ortalamasının yüzde 60’larda seyretmesi, genel enflasyon oranlarına olumsuz yansıyor.
Şu an enflasyonu düşürmek için ekonomideki en öncelikli konunun, hizmet sektörü fiyatlamalarının yüzde 30’un altına düşmesi olduğunu düşünüyoruz. Bu aşamadan sonra fiyat artışlarının hem kamuda, hem özel sektörde yüzde 30 ile sınırlanması alım gücünü koruyacaktır. Fiyat belirleme alışkanlığının uzun bir süredir bozulmuş olduğunu ve mutlaka düzeltilmesi gerektiğini analiz ediyoruz. Bu durumun kamuoyunda fahiş fiyat algısını arttırdığı Cumhurbaşkanı Yardımcımız Sayın Cevdet Yılmaz’a da arz ettiğim konular arasında yer aldı” diye konuştu.
“Sanayinin alt kollarında büyüme dengesiz”
Merkez Bankası’nın, geçtiğimiz hafta Perşembe günü politika faizinde 250 baz puan indirime gittiğini ve faizi yüzde 45 seviyesine çektiğini, bu aşamadan sonra Merkez Bankası’nın Mart ayındaki bir sonraki toplantısına kadar veriye bağlı olarak hareket edeceğinin tahmin edildiğini söyleyen Mahmut Özgener, “Bu bağlamda; politika faizinin haziranda yüzde 38, yıl sonunda yüzde 30’a ineceğini tahmin ediyoruz.
Enflasyonun aralık ayındaki yavaşlamadan sonra ocakta bir miktar artacağını ancak sonrasında tekrar düşüş trendine geçeceğini öngörüyoruz. 2024 yılının dördüncü çeyreğinde sanayi, hizmetler ve inşaat gibi tüm ana sektörler toparlanma belirtileri gösterdi, fakat sanayinin alt kollarında büyüme dengesiz bir seyir izlemekte. Bankalar ayrıca işletme ve bireysel kredilere olan talebin arttığını ve 2025’in ilk çeyreğinde yurt içi finansman koşullarında daha fazla gevşeme beklendiğini rapor ediyor. Talep koşullarının arz durumundan daha pozitif bir görünüm gösterdiği senaryoda, ülkemiz enflasyonunun yüzde 30 seviyesinde kalacağını öngörüyoruz” dedi.
“Mevcut işgücü piyasasından 92 milyon kişi işini kaybedecek”
Dünya iş gücü piyasasındaki keskin değişimlerin olduğunu belirten Mahmut Özgener, “Dünya Ekonomi Forumu’nun yayınladığı iş gücü raporunda, küresel ölçekte büyük yenilikler olacağı; teknoloji, yeşil dönüşüm, demografi ve ekonomideki gelişmeler ile birlikte farklı bir dönemin başlaması öngörülüyor. 2030’a kadar mevcut iş gücü piyasasındaki 92 milyon kişinin işini kaybedeceği; farklı niteliklere sahip 170 milyon kişilik iş gücü talebi oluşacağı tahmin ediliyor.
Bu durumun eğitim ve öğretimde de değişiklikler yaratması bekleniyor. Küresel çapta iş gücünde yaşanan değişim göz önünde bulundurulduğunda, hem makro düzeyde, hem de şirketler düzeyinde gerekli önlemlerin alınması ve çalışma alanında mutlaka bir ekonomi politikası tepkisi verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Vasıflı işgücü oranının ülkemiz geneline göre yüksek olduğu İzmir açısından da, işgücü dönüşümünün önemli olacağını değerlendiriyoruz” diye konuştu.