Akben, “Bankacılık Söyleşileri” kapsamında yaptığı açıklamada, yaşanılan dönemde olayların çok hızlı gerçekleştiğini, bir hafta önce Suriye meselesinin nasıl evirileceğini düşünemezken, bir hafta sonra İsrail, ABD ve Batı’nın bu konuya nasıl yaklaşacağı konusunda senaryoların geliştiğini söyledi.
Türkiye’nin stratejik konumuna dikkati çeken Akben, çevresindeki jeopolitik riskler ve ülkelerle olan ilişkilerin dengeli şekilde yönetmenin zorlaştığını vurguladı.
Akben, ABD’nin yeni başkanı Trump’ın verdiği sözlere değinerek, şunları söyledi:
“Gerçekten söylediklerini gerçekleştirebilecek mi? Savaşları bitirecek mi? Tarifeleri uygulamaya devam edecek mi? Avrupa ile olan ilişkilerdeki olumsuzluklar nasıl şekillenecek? Bu sorular, küresel politika ve ekonomi açısından önemli. Eğer uluslararası düzeyde bir iyileşme olursa, bu mutlaka Türkiye’ye de olumlu yansıyacaktır. 2025’in ilk 6 ayı da zorlu geçecek gibi görünüyor. İlk 6 ay sonrasında Trump’ın politikaları ve dünya ekonomisindeki gelişmelerle birlikte bazı durumlar daha netleşecektir.”
Uluslararası kuruluşların açıkladığı rakamlar ve Türkiye’deki son veriler incelendiğinde, büyüme oranının ortalama seviyenin biraz altında olduğunu anımsatan Akben, dünyaya bakıldığında büyüyen nadir ülkelerden biri olmanın önemli bir avantaj olduğunu vurguladı.
Akben, mevcut konjonktürde büyüme potansiyelinin korunmasının kritik öneme sahip olduğuna işaret ederek, sözlerini söyle sürdürdü:
“Uluslararası derecelendirme kuruluşlarının belirlediği yatırım yapılabilir seviyeye yeniden ulaşmamız, büyüme katsayımızı olumlu yönde etkileyecektir. Türkiye ekonomisi için dış kaynakların ve ihracatın önemi büyük. Avrupa ve ABD’deki faiz indirimleriyle birlikte, Türkiye’deki politika setinin daha stabil ve güven verici bir görünüm kazanması, ihracatın gelişmesine ve ülkeye kaynak akışının hızlanmasına katkı sağlayacaktır.”
“Merkez Bankası aceleci bir tavır sergilemiyor”
Merkez Bankasının aceleci bir tavır sergilemediğini gördüklerini belirten Akben, enflasyonda, rezervlerde ve KKM hesaplarında olumlu gelişmeler yaşandığını, emekli maaşları, yılbaşında yapılacak düzenlemelerle asgari ücret seviyesi gibi gelişmelerin ekonomiye nasıl yansıyacağını izlemek gerektiğine işaret etti.
Akben, enflasyonda Merkez Bankasının istediği seviyelere gelmediklerini ifade ederek,”Bu 6 aylık sürede gerek faiz indirimleri gerek mevcut politika setinden çok önemli sapmaların olmayacağını düşünüyorum. Merkez Bankası, hangi tedbirleri zamanla gevşeteceğini kendi bilgi setine dayanarak daha iyi değerlendirebilir. Ancak buradaki karar, piyasaya verilen mesaj açısından oldukça önemli. Yeni yılın ilk 6 ayında yapılacak faiz indirimlerinin etkileri daha çok 6’ıncı aydan sonraki dönemde hissedilecektir.” dedi.
Sektördeki ortalama öz kaynak karlılığının yüzde 20’lerde, enflasyonun ise yüzde 47 olduğu bir ortamda, bu durumun bankalar için doğal bir değer kaybı anlamına geldiğine değinen Akben, kredi büyümesinin sınırlı kalması nedeniyle bankaların bu alandaki gelirlerinin etkilendiğine, Merkez Bankasının zorunlu karşılık tutma düzenlemelerinin maliyetleri artırdığına dikkati çekti.
Akben, bu tür koşullarda bankaların, durumu geçici bir dönem olarak değerlendirmesi gerektiğine işaret ederek, şunları kaydetti:
“Bu yıl hedeflerimizi, Orta Vadeli Program (OVP) ve Merkez Bankası kararları çerçevesinde revize ettik. Sektör olarak hedeflerimizin yüzde 100’üne ulaşamasak da tahmini bütçe gerçekleşmesinin sene sonunda yüzde 80 civarında olacağını öngörüyorum. Bu oran, mevcut ekonomik koşullar ve sektörel dinamikler göz önüne alındığında olumlu bir performans olarak değerlendirilebilir. Katılım bankacılığı açısından bakıldığında, kar dağıtma mantığı, işleyişimizi diğer konvansiyonel bankalara kıyasla daha karmaşık hale getiriyor. Katılım bankacılığında, kullandırılan krediler üzerinden gelir elde edildiği için, yeterli kredi kullandırılamadığı durumlarda gelir elde etmek ve bunu müşterilerle paylaşmak zorlaşıyor.”