Yılmaz, 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’ne ilişkin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda sunuşunu gerçekleştirdi.
Bu yılki bütçenin, kazanımları sürdürülebilir hale getiren, ekonomik kalkınmayı ve sosyal refahı önceleyen bir yapıya sahip olduğunu ifade eden Yılmaz, 2025 yılı bütçesinin yatırımı, istihdamı, üretimi ve ihracatı destekleyen bir anlayışla hazırlandığını söyledi.
Yılmaz, toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaçlarını gözeten bu bütçenin, işçi, esnaf, emekli, genç ve yaşlı gibi grupların taleplerini dikkate alarak düzenlendiğini belirterek, 2025 yılı bütçesinin güçlenen beşeri sermaye ve daha etkin hale gelen iş gücü piyasasının bütçesi olduğunu anlattı.
Mali disiplinin korunması, ekonomik istikrarın sağlanması ve sürdürülebilir büyümenin desteklenmesinin bütçenin temel politikalarıyla uyumlu olduğunu dile getiren Yılmaz, “Maliye politikamızı, deprem hariç harcamaları kontrol altında tutacak, kamu açıklarını kademeli olarak düşürecek ve dezenflasyon sürecini destekleyen bir yaklaşımla hazırlayarak huzurunuza getirmiş bulunuyoruz.” şeklinde konuştu.
Dünya ekonomik görünümü
Dünyanın farklı bölgelerinde güven ve istikrarı tehdit eden olayların yaşandığını, bu dönemde insanlık, toplumlar ve ekonomilerin köklü bir dönüşüm sürecine girdiğine dikkati çeken Yılmaz, artan belirsizlik ve risklerin hakim olduğu mevcut konjonktürün geleceğe yönelik tahminleri zorlaştırdığını, bu zorlu süreçlerin 2025 yılı bütçe hazırlıklarında da dikkatle ele alındığını söyledi.
Yılmaz, bu yıl, dünya ekonomisinde istenilen seviyelere düşmeyen enflasyon oranları ve buna bağlı sıkı para politikalarının gevşeme eğilimiyle birlikte, Rusya-Ukrayna savaşı ve Orta Doğu’daki İsrail saldırılarıyla artan jeopolitik gerilimlerin belirsizlikleri artırdığını dile getirerek, küresel iktisadi faaliyetin salgın öncesi ortalamalarının altında seyrettiğini ancak belirli bir istikrar kazandığını ifade etti.
Küresel ekonomiye yönelik riskler ve belirsizliklerin sürdüğünü ancak ekonomik büyümenin istikrarlı görünüm sergilediğini anlatan Yılmaz, Uluslararası Para Fonunun (IMF) 2024 Temmuz Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’na göre, dünya ekonomisinin 2023 yılında yüzde 3,3 büyüdüğünü, bu yıl yüzde 3,2 ve 2025 yılında yüzde 3,3 ile ılımlı büyümeye devam etmesinin beklendiğini kaydetti.
Yılmaz, rapora göre, gelişmiş ülkeler grubunun 2023 yılında yüzde 1,7 oranında büyüdüğünü, bu yıl büyümenin yüzde 1,7 oranında devam etmesinin, 2025 yılında ise yüzde 1,8’e çıkmasının beklendiğini aktararak, ABD’nin bu yıl büyüme tahmininin yüzde 2,6, Avro Bölgesi’nin ise yüzde 0,9 olarak öngörüldüğünü, 2025 yılında bu oranların sırasıyla yüzde 1,9 ve yüzde 1,5 olmasının tahmin edildiğini bildirdi.
Almanya’nın bu yıl büyüme tahmininin yüzde 0,2, 2025 yılında ise yüzde 1,3 olarak belirlendiğini dile getiren Yılmaz, 2023 yılında yüzde 4,4 oranında büyüyen yükselen piyasa ve gelişmekte olan ekonomilerin 2024 ve 2025 yıllarında yüzde 4,3 oranında büyümesinin beklendiğini ve Çin’in büyüme tahminlerinin ise bu yıl yüzde 5, 2025 yılında ise yüzde 4,5 olduğunu ifade etti.
Yılmaz, 2023 yılında sıkılaşan finansal koşullar ve jeopolitik gerilimlerin küresel mal ve hizmet ticareti hacmini yüzde 0,8 oranında düşük bir büyüme ile sınırladığını, 2024 ve 2025 yıllarında ise tüketici güveninin iyileşmesi ve canlanan taleple bu hacmin sırasıyla yüzde 3,1 ve yüzde 3,4 oranlarında artmasının beklendiğini kaydetti.
Salgın sonrasında küresel enflasyonun hızlandığını, bu dönemde enflasyon oranlarının 2000’li yılların ortalamasının yaklaşık iki katına çıktığını bildiren Yılmaz, enflasyonla mücadele politikalarının 2023 yılından itibaren bazı düşüşlere yol açtığını ancak hizmet fiyatlarındaki katılığın 2024 ve 2025 yıllarında enflasyonun beklenen seviyelerin üzerinde kalmasının tahmin edildiğini söyledi.
Yılmaz, enflasyondaki bu katılığın faiz indirim döngüsünü geciktirdiğini ve ekonomik faaliyetin beklenenden daha uzun süre baskı altında kalmasına yol açtığını, emtia fiyatlarının ise jeopolitik gerilimler ve iklim koşullarının etkisiyle daha oynak hale geldiğini ve küresel enflasyondaki yukarı yönlü risklerin canlı tutulduğunu anlattı.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, dünya ekonomisinin gelecek dönemde yüzde 3’ün üzerinde büyüme oranlarıyla istikrarlı seyrini koruyacağının beklendiğini ancak salgın sonrasında istenilen düzeyde toparlanmanın henüz gerçekleşmediğini kaydetti.
“Türkiye’nin ekonomik gücünü ve dirençli yapısını açıkça ortaya koymaktadır”
Hem küresel hem de iç koşullara rağmen Türkiye’nin büyümeyi destekleyici politika ve tedbirler sayesinde iktisadi faaliyetlerin canlılığı koruduğunu vurgulayan Yılmaz, 2023 yılında Türkiye ekonomisinin yüzde 5,1 oranında büyüdüğünü ve 14 yıl boyunca kesintisiz büyüme kaydettiğini dile getirdi.
Yılmaz, dünya ekonomisinin 2020-2023 döneminde zorlu koşullara rağmen kümülatif olarak yüzde 10,7 oranında büyüme gösterdiğini belirterek, şöyle devam etti:
“Dünya ile kıyaslandığında, Türkiye ekonomisi bu zorlu koşulların üstesinden gelerek çok daha etkileyici bir büyüme performansı sergileyerek kümülatif olarak yüzde 25,9 oranında büyüme kaydetmiştir. Ortalama yıllık büyüme açısından değerlendirildiğinde, dünya ekonomisi bu süreçte yüzde 2,6 oranında büyürken, Türkiye ekonomisi yüzde 5,9 oranında büyüme ile dünya ortalamasının iki katından daha fazla büyümeyi başarmıştır. Bu sonuçlar, Türkiye’nin ekonomik gücünü ve dirençli yapısını açıkça ortaya koymaktadır.
Güçlü yapısı ve yüksek büyüme oranlarıyla milli gelir büyüklüğümüz Cumhuriyet’in 100’üncü yılı itibarıyla ilk defa 1 trilyon dolar eşiğini aşarak, 1,1 trilyon dolara ulaşmıştır. Böylece, 2022 yılında dünya ekonomileri arasında 19’uncu sırada yer alan Türkiye ekonomisi, 2023 yılı itibarıyla iki sıra birden atlayarak 17’nci sıraya yükselmiştir. Satın alma gücü paritesi cinsinden GSYH büyüklüğüne göre ise ülkemiz dünyanın en büyük 11’inci, Avrupa’nın en büyük 4’üncü ekonomisi konumundadır. 2024 yılında öngörülen tahminler ışığında, ülke sıralamamızın yine bu seviyelerde kalması beklenmektedir.”
Yılmaz, 2023 yılının ikinci yarısından itibaren enflasyonu kontrol altına almak amacıyla uygulanan sıkı para ve maliye politikalarının iktisadi faaliyet üzerinde etkilerini göstermeye başladığını belirterek, bu yılın ilk yarısında dezenflasyon süreciyle uyumlu olarak büyümenin dengelenmeye başladığını ve yüzde 3,8 oranında gerçekleştiğini kaydetti.
Net mal ve hizmet ihracatının büyümeye katkısının 1,4 puan olduğunu, hizmetler sektörünün yüzde 3,9 oranında büyüyerek büyümenin ana sürükleyicisi olmaya devam ettiğini dile getiren Yılmaz, inşaat yatırım harcamalarının öncülüğünde toplam sabit sermaye yatırımlarının ise aynı dönemde yüzde 4,7 oranında arttığı bilgisini verdi.
“Kişi başına düşen milli gelirin 15 bin doları aşmasını bekliyoruz”
Yılmaz, yılın ikinci yarısında deprem bölgesinde yürütülen yeniden yapılanma çalışmalarının ve küresel düzeyde para politikalarının gevşemesiyle birlikte ılımlı bir toparlanma öngörüldüğünü, dış talep koşullarının büyümeyi destekleyeceğinin tahmin edildiğini belirterek, şunları kaydetti:
“Uygulanan dezenflasyonist politikaların etkisiyle büyüme kompozisyonunun Orta Vadeli Program’da (OVP) öngördüğümüz şekilde daha dengeli bir görünüm arz etmesi beklenmekte olup, 2024 yılı genelinde Türkiye ekonomisinin yüzde 3,5 oranında büyümesi beklenmektedir.
Küresel ekonomide Kovid-19 salgınıyla başlayan ve jeopolitik gerginliklerle art arda gelen zorlu ve çoklu sınamalara rağmen Türkiye’nin büyüme performansında gösterdiği güçlü görünümle kişi başına düşen milli gelir artışı devam etmiştir. 2023 yılı itibarıyla kişi başına düşen milli gelir 13 bin 243 dolar olarak gerçekleşmiştir. 2024 yılında kişi başına düşen milli gelirin 15 bin doları aşmasını bekliyoruz. OVP’deki tam rakamımız 15 bin 551 dolardır. 2025 yılında 17 bin 28 dolar olmasını beklediğimiz kişi başına gelirin ve 2027 yılına gelindiğinde 20 bin dolar seviyesinin üzerine çıkması tahmin edilmektedir. Türkiye ekonomisi güçlü büyüme performansıyla diğer ülke ekonomilerinden olumlu ayrışırken gelişmiş ülkelere yakınsama sürecini hızla sürdürmektedir. Ülkemizin kişi başına milli gelirinin AB ülkeleri ortalamasına yakınsama oranı 2002 yılında yüzde 38,3 iken 2023 yılında bu oran yüzde 73,9 olarak gerçekleşmiş, 2024 ve 2025 yıllarında sırasıyla yüzde 75,5 ve 77’ye ulaşması beklenmektedir.”
Yılmaz, uzun dönemde toplam faktör verimliliğini artıracak tedbirlerin etkisiyle sürdürülebilir ekonomik büyüme ortamına ulaşılmasının hedeflendiğini bildirerek, “2025 yılında ekonomimizin üretim ve talep yönüyle dengeli görünümünü koruyarak, net ihracat ve sabit sermaye yatırımlarının ağırlığının arttığı, sürdürülebilir bir yapıyla yüzde 4 oranında büyüme kaydedilmesi beklenmektedir.” diye konuştu.
Güçlü ekonomik faaliyetin istihdam üzerinde olumlu etkiler yarattığını, 2024 yılının Ağustos ayında istihdamın tarihi yüksek seviyelere ulaştığını aktaran Yılmaz, işsizlik oranının yüzde 8,5’e gerilediğini ve istihdam edilen kişi sayısının 78 bin artarak 32 milyon 776 bin kişiye ulaştığını kaydetti.
OVP tahminlerine göre, 2024 yılı genelinde istihdamdaki artışın 1 milyonu aşmasının beklendiğini, işsizlik oranının yüzde 9,3 olarak gerçekleşmesinin öngörüldüğünü, 2025 yılında dezenflasyon sürecinin etkisiyle işsizlik oranının yüzde 9,6 seviyesinde gerçekleşmesinin beklendiğini belirten Yılmaz, gelecek üç yıllık süreçte istihdamın yıllık ortalama 758 bin kişi artacağını ve iş gücüne katılım artışına rağmen işsizlik oranının 2027 yılında yüzde 8,8 seviyesine gerileyeceğini öngördüklerini söyledi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “Dezenflasyon sürecini temin edecek politika bileşimini sürdürerek fiyat artışları hedeflenen patikaya gerileyene kadar bütün araçlarımızı enflasyonla mücadeleye katkı sağlayacak şekilde kullanacağız.” dedi.
Yılmaz, 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’ne ilişkin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı sunumda, dezenflasyonun kalıcı şekilde tesisi için geçiş süreci olarak nitelendirdikleri dönemin gereklilikleri ile deprem nedeniyle ortaya çıkan ek finansman ihtiyacının sağlanması için aldıkları kararların, enflasyonla mücadelenin ivmesini bir miktar azalttığını belirtti.
Uyguladıkları para politikası ile parasal aktarım mekanizmasını desteklemek için hayata geçirdikleri makro ihtiyati tedbirlerle 2023 yılının ikinci yarısından itibaren Türk lirasında görece istikrarlı bir seyrin hakim olduğu ve kur geçişkenliğinin enflasyon üzerindeki etkisinin önemli ölçüde zayıflatıldığını anlatan Yılmaz, buna ek olarak güçlü bir biçimde uygulamaya koydukları para ve maliye politikalarıyla birlikte toplam talep koşullarının ivme kaybettiğinin altını çizdi.
Yılmaz, haziran ayından itibaren geçiş döneminin sona erdiğini ve dezenflasyon sürecinin başladığını; TÜFE yıllık artış oranının zirve noktasını gördüğü Mayıs’a kıyasla 26,1 puan azalarak Eylül itibarıyla yüzde 49,4 olarak kaydedildiğini aktararak, şöyle devam etti:
“Para ve maliye politikaları arasındaki güçlü eşgüdümü sağlayan, şeffaf ve öngörülebilir politika adımlarımızın olumlu etkileri ile 2024 yılı Haziran ayı itibarıyla başlayan dezenflasyon sürecinin devamında enflasyon oranının, Program döneminde tek haneli seviyelere indirilerek bu seviyelerde istikrar kazanmasını sağlamak en önemli önceliğimizdir. Bu doğrultuda, dezenflasyon sürecini temin edecek politika bileşimini sürdürerek, fiyat artışları hedeflenen patikaya gerileyene kadar bütün araçlarımızı enflasyonla mücadeleye katkı sağlayacak şekilde kullanacağız.”
Yılmaz, küresel ölçekte sıkılaştırıcı politikaların etkilerinin yoğun bir şekilde mal ticaretinde de hissedildiğini, 2023 yılında uluslararası ticaretin bir önceki yıla kıyasla daha olumsuz bir görünüm sergilediğini belirterek, tüm olumsuzluklara rağmen yıl genelinde ihracat değerinin 255,6 milyar dolar ile Orta Vadeli Program (OVP) hedefiyle uyumlu bir seviyede gerçekleştiğine dikkati çekti.
Başta Almanya olmak üzere bazı ihracat pazarlarında devam eden ekonomik kırılganlıklar ile küresel ölçekte süregelen jeopolitik gerilimlerin, dış ticaret açısından bir risk unsuru olarak varlığını koruduğunu anlatan Yılmaz, “2024 yılı Eylül ayı itibarıyla yıllıklandırılmış ihracatımız artış eğilimini sürdürerek 261,6 milyar dolar seviyesinde bulunmaktadır. Bu kapsamda yıl sonu hedefimiz olan 264 milyar dolara ulaşacağımıza inanıyoruz. Ülkemizin kalkınmasında ihracatımızı üst seviyelere taşımak, en temel önceliklerimizdendir. 2025 yılı için hedeflediğimiz yaklaşık 280 milyar dolarlık ihracat büyüklüğüne ulaşmak ve küresel ölçekte mal ihracatından aldığımız payı daha da üst seviyelere çıkarmak üzere çalışmaya devam edeceğiz.” diye konuştu.
Cevdet Yılmaz, ihracatçıların menfaatlerini korumak ve değişen koşullara uyum sağlayarak özellikle katma değeri yüksek, teknoloji yoğun ve markalaşmış ürün ve hizmetlerle rekabet güçlerini artırmalarını desteklemeye devam edeceklerini söyledi.
“KKM bakiyesi 43 milyar dolara geriledi”
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, cari işlemler dengesinde beklentinin üzerinde bir iyileşme yaşandığını dile getirerek, ekim ayında hizmet ticareti istatistiklerine bağlı olarak ödemeler dengesinde yapılan revizyonun bu iyileşmeye ilave katkı sağladığına dikkati çekti.
Cari işlemler dengesinin, 2024 yılı Ağustos ayında son 5 yılın en büyük fazlasını verdiğini; geçen yılın Mayıs ayında yıllıklandırılmış olarak 55,6 milyar dolar seviyelerine yükselen cari işlemler açığının, 2024 yılı Ağustos ayı itibarıyla 11,3 milyar dolara kadar gerilediğini kaydeden Yılmaz, “2024 yılı sonunda OVP’de yüzde 1,7 olması tahmin edilen cari işlemler açığının milli gelire oranının yüzde 1 civarında gerçekleşmesini beklemekteyiz.” dedi.
Cari işlemler dengesindeki iyileşme eğiliminin sürdürülebilir kılınması için dış ticaret dengesindeki iyileşmeye ek olarak hizmetler ticareti yoluyla elde edilecek gelirleri artırmayı hedeflediklerini anlatan Yılmaz, “Ülkemiz potansiyelinin daha etkin kullanılmasına yönelik uygulamalara devam edeceğiz. Artan turizm gelirlerimiz cari işlemler açığının kapatılmasına katkı vermeyi sürdürmektedir. 2024 yılında turizm gelirlerimizin 59,6 milyar dolar seviyesine ulaşacağını öngörmekteyiz.” diye konuştu.
Yılmaz, geçen yıl Ağustos ayında 3,4 trilyon lira olan Kur Korumalı Mevduat (KKM) bakiyesinin, 11 Ekim 2024 tarihi itibarıyla 1,47 trilyon lira olduğunu, buna göre yarıdan da fazla gerileme kaydettiğini söyledi. Yılmaz, “Dolar bazında ise aynı dönemde 127,6 milyar dolardan 43 milyar dolara gerileyen KKM bakiyesi, yüzde 66 oranında düşüş göstermiştir. KKM’nin yurtiçi yerleşiklerin mevduatları içindeki payı yüzde 28,1 seviyesinden yüzde 9,1’e gerilerken, TL mevduatın payı yüzde 31,6’dan yüzde 55,9’a yükselmiş, yabancı para mevduatın oranı yüzde 35’e gerilemiştir.” değerlendirmelerinde bulundu.
Son 1,5 yılda güçlü bir artış eğilimi gösteren uluslararası rezervlerin olumlu seyrini sürdürdüğünü dile getiren Yılmaz, 11 Ekim 2024 itibarıyla Merkez Bankası brüt rezervlerinin geçen yılın aynı dönemine göre 32,9 milyar dolar artışla 157,4 milyar dolara, net rezervlerin ise 36,2 milyar dolar artışla 58,3 milyar dolara yükseldiğini bildirdi.
“Yapısal reform alanlarında tedbirlere devam edilecek”
Cevdet Yılmaz, Türkiye ekonomisinin hedeflenen güçlü ve istikrarlı büyümeyi sağlaması için yurt içi tasarrufların artırılmasının önemli olduğunu belirtti.
Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ve Otomatik Katılım Sistemi’nin (OKS), devletin sağladığı teşviklerle birlikte tasarrufların artırılmasında önemli rol oynadığına işaret eden Yılmaz, 30 Eylül 2024 itibarıyla BES katılımcı sayısının yaklaşık 9,3 milyon kişiye, fon büyüklüğünün 1 trilyon 58 milyar liraya; OKS kapsamındaki çalışan sayısının yaklaşık 7,5 milyon kişiye, fon büyüklüğünün ise 77,6 milyar liraya ulaştığını bildirdi.
Yılmaz, geçen yıl açıkladıkları ekonomi programının başarılı bir şekilde uygulanmaya devam edildiğini ve pek çok alanda olumlu sonuçlar alındığını söyledi. Dezenflasyon sürecinin hızlandığını, büyümede dengelenme sağlanırken istihdam artışının korunduğunu, ihracat ve turizm gelirleriyle cari işlemler açığının azaldığını, iyileşen rezervler ve azalan risk primiyle finansal istikrarın güçlendiğini anlatan Yılmaz, şunları kaydetti:
“Bu süreçte ekonomideki yapısal dönüşümü hızlandırmak üzere ikiz dönüşümü gözetecek sanayi politikalarının uygulanması, buna katkı sağlayacak şekilde işgücünün niteliğinin artırılması, altyapının güçlendirilmesi ve yatırımların hızlandırılması sağlanacaktır. Ekonomideki kazanımlarımızı kalıcı hale getirmek üzere; afetlerle mücadeleden yeşil ve dijital dönüşüme, enflasyonla mücadele ve finansal istikrardan kamu maliyesine, iş ve yatırım ortamından yüksek katma değerli üretim ve ihracata, enerjiden ulaştırmaya, eğitimden sağlığa, işgücü piyasalarından sosyal güvenlik ve sosyal yardımlara tüm yapısal reform alanlarında tedbirler hayata geçirilmeye devam edilecektir.”